Hatırlarsınız, birkaç gün önce “Tık Tık Kim O?” bloğunda yayınlanan ve ilgimi çeken bir yazıdan, “Kadın gibi kadın”dan söz etmiş, ayrıca yazının linkini vermiştim. Benim ilgimi çektiği kadar sizin de ilginizi çektiğini gözlemledim. Buraya kadar tamam da, bilmeden baltayı taşa vurmuşum. Bugün Sibel Bengü'den bir mail aldım. Sibel Hanım, yazının kendisine ait olduğunu ve daha önce Açık Gazete'de yayınlandığını bildiriyordu.
Anlaşılan, “Tık Tık Kim O?” bloğunun sahibi olan adını bilmediğimiz arkadaş, Sibel Hanım'ın yazısını alıntılamış ve -bir ihmal ve unutkanlık sonucu olsa gerek- herhangi bir kaynak da göstermemişti. Acaba böyle bir bilgi vardı da ben mi atladım korkusuyla ilgili bloğa tekrar baktım. Bazan evde gözümün önündeki kalemimi göremediğimden arayıp duruyorum, kendime olan güvensizlikten bir daha baktım. Hayır. Yani hiçbir günahım yok, ama bunu tashih ve telafi etmek yine benim boynumun borcu. Tabii bu arada “Tık Tık Kim O?”dan bir düzeltme beklemek de hakkımız sanırım.
“Tık Tık Kim O?”ya, erkekleri de yazsan diye yorum da yapmıştım. Meğer Sibel Bengü erkekleri de yazmış. Daha önceki postayı siliyorum. (Suç emaresi kalmasın :) Ve her iki yazıyı da, bu kez gerçek yazarından okumanızı öneriyorum.
Evet, yine aynı şeyleri söylüyorum; katılırsınız katılmazsınız, ama yazı(lar) ilginç ve keyifle okutturuyor.
Özür diliyorum Sibel Hanım.
Kadın dediğin...
“Tuzu az, şekeri çok gibi limiti olmayan prosedürsüz yemeklerle işi olmayacak. Şöyle pastırmalı kurufasülyenin yanına tereyağlı pilavı konduracak şüphesiz. Salatasız oturmayacak yemeğe. Temiz olacak her şeyden önce, mesela köfteyi mıncıklarken elleri. Yahut pahalı parfümlerin sindiği, süslü püslü boyacı küpü gibi, her öptüğünde bulaşık bir tadın kaldığı bir kadını öpmeyeceksin. Buram buram aşka sarılacaksın arkadaş. Buram buram kadın kokacak kadın dediğin.
Kadın dediğin güzel olacak ama eli yüzü düzgünden çok öte bir şey. Zeki olacak zeki, seni bir hamur gibi karmasını da bilecek, o hamura kendini katmasını da.” [ YAZININ TAMAMI ]
Hadi bakalım beyler! “Erkekleri de yazın.” deyip duruyordunuz. Yazılmış zaten. Ben altında ezildim, bakalım siz kaldırabilecek misiniz? ( Sibel Hanım, önce ‘Adam gibi adam’ yazısını, sonra, erkek okuyucuların ‘E tamam, güzel yazmışsın, ama hadi yaz bakalım, kadın nasıl olurmuş?’ diye kızdırmaları sonucu ‘Kadın dediğin...’i yazmış.)
‘Adam gibi adam’ dedikleri...
“İçki içecek kardeşim, sigara da. Dünyevi zevkleri tadacak bir kere. Hangi ortama ne gider bilecek. Oynamayacak öyle artist gibi, kıkırdamayacak kadın gibi, kocaman kahkahalar savuracak etrafa kendinden emin, nerede gülünür, nerede yas tutulur bilecek...
Bakışıyla kılcal damarların titreyecek, dokunuşuyla ter boşanacak etinden, korkuyla değil ama minnetle sokulacaksın koynuna. Adam dediğin ter kokacak, ter. Teriyle ıslanacaksın, sırtında mı, göğsünde mi, kolunda mı bilmem, yatağa birlikte öyle dolanacaksın. Aşk olacak aşk adam dediğin tepeden tırnağa, aşk… Romantizmi ‘sex on the beach’le kısıtlamayacak. Koyacak rakıyı balığın yanına, kırdı mı bir de soğan yanına, şarkılar söyleyecek neşelisinden, kederlisinden yahut gidecek bir ‘techno bar’a, ritmde boğulacak sallanırken. Yanında yabancı gibi değil, ben bu adamın ciğerini bilirim bakışlarıyla dolaşacaksın... Yoksa ne?..
...........
Adam dediğin yazın buz gibi, kışın soba gibi olacak. Çok şişman, çok zayıf, çok uzun, çok kısa, çok yakışıklı, çok sıradan, çok titiz, çok mükemmeliyetçi, çok kaba, çok kıskanç, çok bayağı olmayacak. Normal ama aykırı olacak. Sıkmadan sıkıştıracak, baymadan bayıltacak, ezmeyecek ruhunu anlıyor musun? Sarsacak ama, sarsıntın depresyondan olmayacak...” [ YAZININ TAMAMI ]