6 Şubat 2006 Pazartesi

| La havle!

Bugün bir habere rastladım ki, tam dudak uçuklatan cinsten… Gözden kaçırmış olabilirsiniz diye "kendi yorumlarımı" da katarak "hikaye"yi paylaşmak istiyorum:

Product
Allah ve peygamberlerinin ekip olarak “yoksullara yardım” paketi…

Research
On bir kafadar, camileri dolaşarak ziyarete gelenler hakkında bilgi topluyorlar. Fokus grup araştırmalarına pek itibar etmiyorlar. Ellerinde cevşen, tespih, Kur’an-ı Kerim ile dilenci kılığında dolaşıp “saf ve zengin” Müslümanları tespit ederek onlar hakkında etnografik tüketici araştırmaları yapıyorlar.

Segmentation, Targeting
Hedef kitleyi yalnızca SES grubu olarak saptamıyorlar, demografik ve psikografik eğilimleri de dikkate alıyorlar. Zengin (A ve A+ SES grubu) olması yanında özellikle “saf” olan Müslümanları tercih ediyorlar.

Positioning, Differentiation
Mevcut pazarda kullanılmayan bir konumlandırma stratejisiyle hareket ediyorlar. Belirledikleri kişilerin “saf”lık durumuna göre kendilerini bazan din büyüğü bazan da Allah olarak tanıtan dolandırıcılar, ilk karşılaşmalarında "Sen dua ettin ben geldim." diyorlar ve “yoksulara yardım ettikleri" gerekçesiyle para istiyorlar.

Güven sağladıktan sonra vatandaştan önce döviz cinsinden bir miktar para alan Bülent Ö., daha sonra, Hz. İbrahim, Hz. Muhammed ve Veysel Karani olarak tanıttığı Ersel Ö., Necati U., Halil İbrahim Ö. ile müritleri olduğunu söylediği Ali S., Katip T., Murat C., Ercan Y., Can Ö. ve Ersin Ö. ile vatandaşı tanıştırıyor.

Bülent Ö. son olarak, beraberinde getirdiği Hakan Ö.’nün ise Allah olduğunu söylüyor.


Customer Analysis
Bülent Ö., Siteler’de esnaflık yapan vatandaşın dükkanına dilenci kılığında gidiyor. İlk gidişte sadakasını alıyor. Bir süre sonra tekrar giderek, kendisinin Hz. İsa olduğunu iddia ettikten sonra vatandaştan para istiyor. Şebekenin diğer üyeleri aracılığıyla da söz konusu vatandaş hakkında bilgi toplayan Bülent Ö., esnafa evinde ne kadar parası olduğunu, nereye sakladığını ve doğmamış çocuğunun cinsiyetini söylüyor ve “saf”lık derecesini ölçüyor.

Competition, Challenging
Kafadarların, pazarı rakiplere kaptırmamak için bazan daha agresif bir yöntem izledikleri de oluyor. Telefonla aradıkları kişilerle şifreli konuştukları öğrenilen dolandırıcıların, dini inançlarını suiistimal ettikleri vatandaşlara, "kendilerine inanmayanların da şeytanın müridi olduğunu" söylüyorlar.

Pricing
Yüksek fiyat politikası izliyorlar. Kafadarlar, zengin ve saf Müslümanlarla Hacı Bayram Camii ve Sincan’da defalarca buluşarak, "ihtiyacı olan vatandaşlara dağıtılmak üzere" yaklaşık 2.5 trilyon lira topluyorlar.

Product Development
Din büyükleri ve diğer peygamberlerin adları eskimeye başlayınca artık kendilerini Allah, Hz. İsa, Hz. İbrahim ve Hz. Muhammed olarak tanıtıyorlar. Ürün geliştirme konusunda “beyaz ötesi”ni bile aşıyorlar. Allah’tan sonra daha ne gibi bir “geliştirme” yapacaklardı, bilinmez.

Technology
Kendisini Allah olarak tanıtan Hakan Ö., aradığı vatandaşın cep telefonunda Mekke’nin alan kodunu gösterecek teknik bir düzenleme yaptırarak, "Ey kulum 45 dakika sonra yanındayım." diyor.

CRM, Mobile Advertising
Ayrıca, vatandaşa, "daha rahat irtibat sağlayabilmek için" cep telefonları da aldıran kafadarlar, güven tazeleyebilmek için de zaman zaman teknolojiyi kullanıyorlar. Daha sonra aynı vatandaşı arayan Hakan Ö. bu sefer de "Sana kimi istiyorsan göndereyim. Söyle hangi peygamberimi istersin?" diye soruyor.

İşte böyle... Eğer bu adamlar gerçekten Allah ve peygamber olsalardı, “yoksullara yardım” yalanı da gerçek olsaydı pazardan iyi bir pay almamaları mümkün değildi! Fakat her şey “yalan” olduğu için, pazarlama stratejileri belli bir yere kadar işe yaramış. Ancak, şu anda Ankara Ulucanlar Cezaevi’nde harıl harıl yeni proje ve stratejiler üzerine çalıştıklarına adım gibi eminim. Dolandırıcıdaki yetenek, herkeste durduğu gibi durmaz çünkü!


Edit [ 8 ŞUBAT 2006 ]

Zanlılardan birisi, Adliye çıkışında görüntü alan basın mensuplarına
"Ben Azrailim, sizin canınızı alacağım." diyerek saldırıda bulunmuş. Saldırı sonucunda bir muhabir elinden hafif şekilde yaralanmış. Ve lâ kuvvete!