Alper Akcan, Pazarlama Bilimi ve Etik Kurallar başlıklı yazısıyla yine önemli bir konuyu açmış. Uzun bir mesele, ama ben de, çok kısaca görüşümü aktarmak istedim.
Markayla ilgili olarak vaadedilen fiziksel faydalar (physical benefits) konusunda belki tüketici kandırılabilir. Ancak, hiç kimse markanın duygusal faydaları (emotional benefits) konusunda hiç kimseyi kandıramaz. Bunun için de yasalara, yönetmeliklere, tüzüklere falan hiç gerek yoktur. Starbucks’ın 7 YTL’lik kahvesiyle karşı köşedeki Goldenstar Cafe’nin 1 YTL’lik kahvesi arasındaki 6 YTL’lik “fiyat farkı”yla satın aldığınız “değer” sizin için bir anlam ifade ediyorsa ediyordur, etmiyorsa etmiyordur. Ediyorsa gider kahvenizi Starbucks’ta içersiniz, etmiyorsa karşı köşedeki kafede… Herkesin ihtiyacı farklı...
Starbucks reklamı gibi olmasın; ben orada yalnızca bir kez Türk kahvesi içmeyi denedim, belki 6 YTL'min bir bölümünün karşılığını almışımdır, ama galiba 1 YTL boşa gitti. Starbucks’ın size vaadettiği duygusal yararlar, kişilik özellikleri, sloganlar, simgeler ve imgeler, sesler ve renkler, metaforlar, efsaneler ve söylenceler, kısacası Starbucks’ın “gerçek değer”i sizin için 6 YTL ediyorsa niye satın almayasınız ki? Bunlar sizin için üretiliyor. Ve bunların üretim maliyeti 1 YTL’lik kahveyi üretmekten çok daha yüksektir.
Daha da önemlisi, bu “üretim”de markanın sahtekarlık ve hile yapma niyeti olamayacağı gibi, bunu yapma şansı ve imkanı da yoktur.
Damağımız ve midemiz sahtekarlığı yutabilir, ama duygularımız asla yemez!