5 Mart 2008 Çarşamba

| Grafik tasarımcı, yarattığı güzelliğin “iyilik” ve “doğruluk”la ilişkisine kayıtsız kalabilir mi?

Felsefenin ana alanlarının ontoloji, epistemoloji, aksiyoloji ve mantık olduğunu biliyoruz. Ontoloji “varlık problemi”ni incelerken, epistemoloji “bilginin kaynağını, doğruluğunu ve sınırlarını” konu edinir. “Değerler felsefesi” olan aksiyoloji ise etik ve estetik konularını içerir. [FOTOĞRAFLAR: SERGEI MAKARENKO]


Her ne kadar etik ve estetiğin birbiriyle ilişkisi olmadığını iddia eden düşünürler varsa da, bence, felsefenin bu iki disiplini tek bir başlık altında incelemesi tesadüfi değildir. Nitekim, estetiğin mahiyeti üzerinde çalışanlar da, onun iyilik, doğruluk ve yücelikle ilişkisini hiçbir zaman göz ardı etmemişlerdir.

Bu sütunlardaki ilk yazımda şunları yazmıştım: “Bildiğimiz gibi felsefenin kapsamı içine giren üç temel normatif bilim dalı var: Doğruluk temeli üzerine kurulmuş mantık, iyilik temeli üzerine kurulmuş ahlak ve güzellik temeli üzerine kurulmuş estetik... Bunları doğru-yanlış, iyi-kötü ve güzel-çirkin şeklinde zıtlıklarıyla birlikte ifade edebiliriz. Aslında şunu söylüyorum; nasıl ki insanlık uzun süre ve büyük çoğunlukla ‘yanlış’ta ve ‘kötü’de ısrar etmezse, yine uzun süre ve büyük çoğunlukla ‘çirkin’e demir atmaz. Elbette insanın özünde yanlış, kötü ve çirkin de var ve iradesini bu yönde de kullanabiliyor. Ama asıl liman doğru, iyi ve güzeldir. Kalıcı değerler yaratmak isteyenlerin odaklanacağı yer de burasıdır. Belki burada ‘fayda’ konusunda bir tartışma olabilir; ayrı bir kategori olarak mı değerlendirileceği, yoksa ‘mantık’ın bir tezahürü olarak mı görüleceği şeklinde... Ama sonuçta o da ‘pozitif’ alanın içindedir. Hatta, Prof. Dr. Mustafa Ergün’ün Sanat Felsefesi isimli makalesinden öğrendiğime göre filozoflar arasında ‘Faydalı olan güzel, güzel olan iyi ve aynı zamanda faydalıdır.’ görüşünü savunanlar da olmuştur.”

Ben, estetik ve etiğin birbirinden ayrılamayacağını savunanlardanım. Tabii bu, ayrılmaz anlamında değil, ayrılmaması gerektiği anlamındadır. Yoksa “şeytani güzellik” ne demektir, biliyorum. Bu arada, siz de biliyorsunuz ki, “ruh güzelliği” tabiri aslında iyiliği tanımlar. Bu tabir, “güzellik”le “iyilik” arasındaki ilişkiyi çok “güzel” bir şekilde ortaya koymuyor mu?

Felsefede etik ve estetikle ilgili yargıların nasıl oluştuğu tartışması da epeyce eskilere gider. Temel soru şudur: “Etik ve estetik yargılar herkes için geçerli olabilecek şekilde ortak mıdır?” Başta Aristo olmak üzere birçok filozof etik ve estetik yargıların ortak olduğu yönünde birleşmişlerdir. Onlara göre, mesela estetik yargıların evrenselliğini sağlayan temel ölçü orantı ve matematiksel düzendir. Bu görüşün tersini, yani etik ve estetik yargıların kişiselliğini savunanların ise bizi getirdiği nokta “zevklerin ve renklerin tartışılamaz olduğu” inancıdır.

İnsanın özünde önsel (a priori) olarak sahip olduğu bir ölçüler sistematiğinin bulunduğunu, bunun yanında insanın güzellik için “beğeni”, ahlak için de “karakter” özelliklerinin zaman içinde ve etkileşimli bir sosyal yaşamda deneyimsel olarak (a posteriori) geliştiğini, ama yine de bu gelişimin hep önsel temel ölçülere dayandığını düşünüyorum ben. Ünlü İrlandalı filozof Francis Hutcheson, “Eğer içimizde güzellik duygusu olmasaydı, anıtları, bahçeleri, giysileri, gereçleri faydalı olarak nitelendirebilir, fakat asla güzel bulamazdık.” demektedir.

Amacım, bir felsefi tartışmanın içine girmek değil... Sadece felsefenin oluşturduğu zenginlikten istifade ederek önümü(zü) aydınlatmak çabası içindeyim. Çünkü, biliyoruz ki grafik tasarım da estetiğin kapsamı içindedir ve bu kapsam içinde yaratılan güzelliğin, iyilik ve doğrulukla ilişkisi her grafik tasarımcıyı ilgilendirmekte(/meli)dir.


Nur Demirok, 31 Aralık 2007 tarihli Referans gazetesindeki köşesinde, daha önce benim de bazı yazılarımda ısrarla vurguladığım [1], [2], [3], [4], aksiyoloji temelinde “etik” ve “estetik”in birbirinden ayrılmazlığı ilkesini hatırlatan ve bir banka örneğinde “pazarlama estetiği”ni inceleyen bir yazı kaleme aldı. Biraz uzun olacak ama, “Bir estetik bankacılık örneği: TEB” başlıklı yazının çok işimize yaracağını düşündüğüm bazı bölümlerini alıntılamak istiyorum:

“Ulusları öne çıkaran en önemli unsurlardan biri de estetiktir. Etnik kompozisyonu ne olursa olsun, aynı estetik değerleri paylaşan uluslar, tek millet ülküsü içinde yaşar. Örnekleri pek çoktur. Bugün Belçika’dan İsviçre’ye Avrupalı ulusların neredeyse hepsinin yapı harcında ‘değer teorisi’ ve ‘aksiyoloji’nin birleştirici kimyası gizlidir. Etik ve estetik birbirinden ayrılmaz.”

“Eski dilde ‘bediiyat’ olarak adlandırılan estetik, Cumhuriyet Türkiye’sinin gözlerden gizlenmiş çimentosuydu. Ben daha 1960’lara gelene kadar liselerde estetik okutulduğunu hatırlıyorum. Hocaların hocası Prof. Dr. Suut Kemal Yetkin’in ismini belki kimse hatırlamaz bugün. Ama biz onun ‘estetik üzerine ders kitapları’nı okuyarak yetiştik. Lakin şimdi zaman ne çabuk değişti; bırakınız estetiğin felsefi teorilerini, gerçek anlamını bilen dahi pek az.”

“Beğenmediğimiz Çin bile ‘modernite ve güzellik üzerine düşünebilmek’ adına vatandaşlarını eğitiyor, estetik eğitimi veriyor. Çin’de kurulan ‘Estetik Eğitim Fonu’ şimdi hem şirketleri hem de finans kurumlarında çalışan insanları eğitiyor.”

“Neyse ki benim uzmanı olduğum alanlarda estetik hala geçerli bir kavram. Son yıllarda ‘pazarlama estetiği’ diye bir tanımdan bahsedilir oldu. İşin içinde ‘iletişim estetiği’nden ‘konumlandırma estetiği’ne kadar uzanan çeşitli yollar var. Ama pazarlama disiplininde estetik deyince benim aklıma biraz daha somut şeyler geliyor. Örneğin birçok ürün ambalajı, bir hizmetin takdimi ve çeşitli türde rengarenk logolar...”

“Pazarlama estetiğinin tüm unsurlarını ise nedense bankaların altyapılarında ve hizmeti takdim şekillerinde görürüm hep. Bankaların mimari dizaynından, eleman seçimindeki özene; logolarındaki anlam ve zarafetten, mekân içi düzene kadar ‘pazarlama estetiği’ burada hemen kendini belli eder. Dahası, bankaların propaganda ve reklâm anonsları da estetiğin kimi değerlerini yansıtır. Kısacası güven olgusu estetik bir paket içinde sunulur bankalarda.”

Bizim bankalarımız ‘güzellik’ konusunda epey yol almışlardır. Büyüklerin çoğu bu estetik olguyu bilinçli ya da bilinçsiz olarak yaşama geçirmiştir. Bankalar arasında tenkit edilecekler daha az, tebrik olunacaklar ise biraz daha çoğunluktadır. Örneğin ‘duyusal’ ve ‘duygusal’ açıdan beni en çok tatmin edenlerin başında Türkiye Ekonomi Bankası (TEB) gelir.”

“TEB fiziksel ve ruhsal olarak hem ‘güzel’ hem de ‘dingin’ bankalarımızdan biridir. Logosundaki sadelik görselliğine yansımıştır.”

“Unutmamak gerekir ki tüketici için bir bankanın yarısı ‘güven’den oluşuyorsa, diğer yarısı da ruhlara hitap eden özenle kurgulanmış bir ‘estetik’ bütünlükten ibarettir!”


Şimdi, bu yazıyı niye bu kadar önemsedim ve uzun uzun alıntılar yaptım? Hemen cevaplayayım:
1.
Son yıllarda estetik derinliğini kaybederek “laylaylom”laşmaya başlayan pazarlama iletişimiyle ilgili olarak bir pazarlama profesyonelinin “pazarlama estetiği”nden bahsetmesi bana iyi geldi.
2.
Demirok’un bir banka özelinde sözünü ettiği “pazarlama estetiği” enstrümanlarının çok önemli bir bölümünün grafik tasarım ürünleri olduğunu düşünecek olursak, grafik tasarımın nelere kadir olduğunu anlamış oluruz.
3.
“Unutmamak gerekir ki tüketici için bir bankanın yarısı ‘güven’den oluşuyorsa, diğer yarısı da ruhlara hitap eden özenle kurgulanmış bir ‘estetik’ bütünlükten ibarettir!” şeklinde yazıyı bağlayan son cümlenin, grafik tasarımcıyı hangi mevkiye konumlandırdığını görüyorsunuz. Bir bankanın yarıya yakınını grafik tasarımcı inşa ediyor.
4.
Yazımın en başındaki görüşlerle bağlantılı olarak “güven”le “estetik” ilişkisinin çok “güzel” bir biçimde Demirok tarafından vurgulandığını düşünüyorum. Nitekim “güven”, tam olarak “iyilik” ve “doğruluk” ilkelerinin bileşiminden ibarettir.

Bu arada, bir bankanın yarısı olarak ifade edilen “güven”in yansıtılması konusunda grafik tasarıma düşen görevi de ben hatırlatmış olayım.

GRAFİK TASARIM’IN OCAK 2008 TARİHLİ SAYISINDA YAYIMLANMIŞTIR.