16 Eylül 2006 Cumartesi

| Sandıktan bulup çıkardığım üç selim formülü...

Sandık karıştırmayı severim. Karıştırmayı bilirim de... Eskidiğini ve işinize yaramayacağını düşündüğünüz bazı şeylerin yepyeni durduğunu görünce hem sevinirsiniz hem de geçmişle ilgili güzel duygular yeşerir içinizde. Evet, gözünüze kestirdiğiniz şey, biraz rutubet ve naftalin kokar, doğrudur. Eğer tek derdiniz buysa, elinizdekini güzelce havalandırmak ve ütülemek yeterlidir. [ ÇİNİLER: NEFİSE TEMEL ]


Bu arada şunu da söylemiş olayım; sandıktan çıkan her şey kullanılabilir durumda olmayabilir; ne kadar havalandırsanız da işinize yaramaz. Bu durumda en iyisi, onu sandıkta bırakmaktır.

Yine bir sandık karıştırma esnasında karşıma bir şey çıktı ki, ben yıllardır zaten bunun yenisini kullanıyorum, ama eskisini görünce sevindim.

Okuyup öğrendiğime göre Osmanlı uygarlığı “üç selim formülü” ekseni üzerinde inşa edilmiş. (Selimler ben değilim, o nedenle baş harfini küçük yazıyorum. Osmanlı padişahları Yavuz Selim, II. Selim ya da III. Selim hiç değil.) Üç selim şunlar: Akl-ı selim, kalb-i selim ve zevk-i selim...

Yani üç kavramı, sadece sözlük anlamlarıyla; doğru akıl (sağduyu), temiz kalp (gönül) ve üstün beğeni (estetik) olarak çevirebiliriz. Hadi bunlara kısaca; doğruluk, iyilik, güzellik diyelim.

Ali Saydam “iletişimin akıl ve gönül penceresi” diyordu ya, ben de sandıktan “zevk-i selim”i çıkararak eksiği tamamladım. Yoksa siz, kendimi bir megalomaniye kaptırdığımı falan mı sanmıştınız? Hayır!

OKUMA PARÇASI:
| “Bu reklamın yu-es-piii’si ne oluyor şimdi arkadaşlar?”