2 Mart 2019 Cumartesi

| Paint-Brush Effect

2000-2011 yılları arasında Tiran’ın belediye başkanı olan, sadece boya ve fırçayla şehirde büyük bir değişim hareketi başlatan şimdiki Arnavutluk Başbakanı Edi Rama’nın TED konuşmasının bir bölümünü paylaşmak istiyorum:


“Siyasete girmeden önce sanatçıydım. Hala resim yapıyorum. Sanatı seviyorum. Renklerin hayatımıza ve topluma getirdiği neşeyi seviyorum ve içimdeki sanatçıdan bir parçayı politikama da taşımaya çalışıyorum. Görüyorum ki günümüzde işimin parçası, burada olma nedenim, sadece partim için kampanya yapmak değil, politika için ve onun hayatımızı iyileştirebilmede oynayabileceği rol için.  On bir sene başkentimiz Tiran’ın belediye başkanıydım. Bir sürü sorunla karşılaştık. Sanat çözümün bir parçasıydı. Ve ismim başlangıçta iki hususla anılıyordu: Kamu alanlarını geri alabilmek için yasa dışı binaların yıkılması ve şehrimde kaybolmuş olan umudu geri getirebilmek için renklerin kullanılması. Ama renklerin kullanımı sadece bir sanat icraatı değildi. Daha ziyade, bir çeşit politik aksiyondu. Seçildiğim sırada kullanılabilir şehir bütçesinin sıfır virgül bir şeyler olduğu çevrede bir aksiyon. İlk binayı sıkıcı kasvetli bir griden parlak bir turuncuya boyadığımızda beklemediğimiz bir şey oldu. Trafik tıkandı ve bir grup insan inanılmaz bir kaza yeriymiş gibi toplandı, ya da bir pop yıldızı görmüşler gibi. Finansmanı yöneten AB görevlisi boyanmış olan binaya aceleyle geldi. Fonu keseceğine dair feryatlar etti. ‘Ama neden?’ diye sordum. ‘Çünkü seçtiğiniz bu renkler Avrupa standartlarına uymuyor.’ dedi. Ben de dedim ki ‘Bunu yapmazsak çevre de Avrupa standartlarına uymayacak, ama renkleri kendimiz seçeceğiz. Çünkü bizim istediğimiz tam olarak da bu. Ve eğer işimizi yapmamıza engel olursanız tam burada, bu yolda bir basın toplantısı düzenleyeceğim ve insanlara sizin bana sosyalist dönemdeki sansürcülerin baktığı gibi baktığınızı söyleyeceğim.’ Sonra biraz tedirgin göründü ve beni uzlaşmaya çağırdı. Ben ona üzgün olduğumu ama uzlaşmanın renginin gri olduğunu ve bize bir ömür yetecek kadar gri gördüğümüzü söyledim. Zaman değişim zamanı. Kamu alanlarının rehabilitasyonu insanların kaybettikleri bir şehre ait olma hissini tekrar uyandırdı. Insanların yaşadıkları yere olan gururu ve yıllardır herkesin gömülü tuttuğu, kamu alanlarından fışkıran yasadışı ve ilkel binalara olan öfkenin altında saklı olan duygular. Ve her yerde renkler belirdiğinde insanların duygularında bir değişiklik oldu. ‘Bu da ne? Ne oluyor? Renkler bize ne yapıyor?’ Ve bir anket yaptık, hayatımda gördüğüm en büyüleyici anket. İnsanlara şunu sorduk: ‘Bunu istiyor musunuz, binaların boyanmaya devam etmesini istiyor musunuz?’ Ve ikinci soru şuydu: ‘Bu işin durmasını mı istiyorsunuz, devam etmesini mi?’ İlk soruya cevaplayanların %63’ü evet dedi, beğeniyoruz. %37 hayır, beğenmiyoruz dedi. Ama ikinci soruda, beğenmiyoruz diyenlerin yarısı devam etmesini istediklerini söyledi. Bir değişiklik fark ettik. İnsanlar sokağa daha az çöp atıyordu örneğin, vergilerini ödemeye başladılar, unuttukları bir şeyi hissetmeye başladılar. Ve güzellik bir muhafız gibi işliyordu polisin ve devletin olmadığı yerlerde. Hatırlıyorum, bir gün sokakta yürüyordum. Sokak yeni boyanmıştı. Ve yeni bir ağacın dikildiği bir yerde bir dükkan sahibini ve karısını dükkanlarına cam bir vitrin yaparken gördüm. Eski kepengi çöpe atmışlardı. ‘Neden kepengi atıyorsunuz?’ diye sordum. ‘E, artık sokaklar güvenli.’ diye cevap verdiler. ’Güvenli mi? Neden? Daha fazla mı polis var artık?’ dedim  ‘Haydi canım! Ne polisi? Sen de görüyorsun. Artık renkler var, sokak lambaları, deliksiz kaldırımlar, ağaçlar. O kadar güzel ki, artık güvenli.’ Ve gerçekten de güzellik, insanlara korundukları hissini veriyordu. Yersiz de değildi bu duygu. Suç azaldı. 1990’da kazanılan özgürlük şehre bir anarşi hali getirmişti, bu 90’ların şehirde umudun kaybolmasına neden olmuştu. Duvarlardaki boya çocukların karnını doyurmuyordu, hastaları iyileştirmiyordu ya da kimseyi eğitmiyordu, ama onlara umut ve ışık veriyordu ve onlara her şeyi yapmanın farklı bir yolu olduğunu gösteriyordu, farklı bir ruh, hayata karşı farklı bir bakış. Ve aynı enerjiyi ve umudu politikamıza da getirebilirsek birbirimiz ve ülkemiz için daha iyi bir hayat inşa edebilirdik.”

Konuşmanın geri kalanını videodan dinleyebilirsiniz. Bir de öneri: Eğer bu hareket bir şekilde literatüre girecekse adına Paint-Brush Effect (Boya-Fırça Etkisi) denilebilir.