Bu yazıyı Vladimir Nabokov’un “En çabuk yenilikler eskir.” sözünü zihninizin bir kıyısına kazıdıktan sonra okumaya başlayın.
Resim, edebiyat, moda, mimari, mobilya ve dekorasyon gibi sanat ve tasarım dallarında çeşitli dönemlerde çeşitli trendlerin ortaya çıktığını, dönem dönem birtakım eğilim ve anlayışların gerileyip yerlerini başka birtakım eğilimlere bıraktığını biliyoruz. Bunlar gibi elbette grafik tasarımda da benzer gelişmeler yaşanır. Moda akımlar, trendler, yeni eğilimler...
Bununla birlikte modada nasıl eski anlayışlar tekraren yenilenerek gündeme gelebiliyorsa, grafik tasarımda da eski okul (old school), otantik, kaligrafik ve retro gibi akım ve eğilimler günümüze taşınabilmektedir. Ayrıca grafik tasarımın çeşitli mimari ve sanat akımlarından da etkilendiği görülür. Mesela 1800’ün sonlarında mimarlık, iç dekorasyon ve vitray gibi uygulamalı sanat dallarında gelişen Yeni Sanat Akımı (Art Nouveau), yine aynı yıllarda İngiltere’de ortaya çıkan Sanatlar ve Zanaatlar Hareketi (Arts and Crafts Movement) grafik tasarımı önemli ölçüde etkilemiştir.
Modernizmle birlikte ortaya çıkan daha birçok sanat, düşünce ve edebiyat akımı grafik tasarım üzerinde etkili olmuş, mesela bugünün kolaj ve fotomontaj tekniklerine Dadaistler öncülük etmiştir.
Ünlü ilteşimbilimci Marshall McLuhan’ın “Önce biz teknolojiyi yaratırız, sonra da teknoloji bizi.” sözünde ifadesini bulan bir başka olgu ise gelişen grafik tasarım araç ve gereçlerinin etkisidir. Bilgisayar teknolojilerinin hem grafik tasarımı büyük ölçüde etkilemesi hem de arayüzler ve internet siteleri gibi yeni grafik enstrümanları ortaya çıkarması çok önemli gelişmelerdir.
Grafik tasarım, 1980’lerden sonra bu araçların gelişmesiyle birlikte yaşanan kitleselleşmenin sonucu olarak ilk darbeyi yemişti. Bir süre sonra bunun bir uzmanlık/ustalık işi olduğu, araçlara sahip olmanın yetkinlik için yeterli olmadığı tam anlaşılmak üzereyken, gündemimize internet düşüverdi. Bilgisayar temelli oldukları için neredeyse eşzamanlı olarak art arda yaşanan her iki gelişmeye grafik ustalarının (belki de teknoloji korkusu diyebileceğimiz bir psikolojiyle) uzak kalmaları meydanı cahil cesaretlilere bırakmıştı.
Şimdi toparlanıyoruz, ama yazının esas konusu bu değil zaten. Fotoğraf ve grafik yazılımlarının gelişmesi, ekran çözünürlük ve kalitelerinin yükselmesi başka bir eğilimin kapılarını araladı. Artık sanki her şey bilgisayar ekranlarında dönecek, mesela logoyu bir ağaca oymayacak, üç boyutlu totemlere dönüştürmeyecek, panolaştırmayacakmışız gibi bir hava oluştu. Degradelerle, üç boyut efektleriyle, iç içe geçmiş renklerle yeni trend logolar tasarlanmaya başlandı. Evet, trikromi tekniğiyle kağıda basılabilir şeylerdi bunlar, ama daha ötesi neredeyse imkansızdı.
Bilgisayar ekranları skomorfik (skeuomorphic) tasarım anlayışını renk ve çözünürlük yetenekleriyle çok iyi yansıtabiliyordu. Belki aşırı bir tepki olarak artık yerini ‘flat design’ anlayışına bırakmış olsa da bir süre Apple ekranları başta olmak üzere her yanımızı nesnel dünyayı taklit eden skomorfik ikonlar kaplamıştı.
Eğer bu trend, sadece bilgisayar ve akıllı telefonların ekranlarıyla sınırlı kalmış olsaydı sorun yoktu, ama her şeyden önce uzun yıllar kullanılacak, her türlü teknolojiyle uygulamaları kolayca yapılabilmesi gereken logo ve görsel kimlik unsurları da bu etkinin altında kaldı. Bu, öyle bir etkiydi ki, geçici dalgalara kendinizi teslim etmeyin diye uyaranların sesi duyulmuyordu bile.
Derken, önce metro (metro design), sonra materyal (material design) ve düz (flat design) tasarım anlayışı örnekleri skomorfizmin sonunu getirdi.
Nasıl moda, ne giyeceğimiz konusunda üstümüzde bir egemenlik kuruyorsa, çeşitli tasarım anlayışlarının da işlerimizi etkilemeyeceğini düşünemeyiz. Hatta etkilememesi gerektiğini de söyleyemeyiz. Çünkü trendlerden kaçamayız. Beğensek de beğenmesek de zihinleri ve estetik algıları bu trendlerle şekillenen muhataplara sahip olduğumuzu nasıl inkar edebiliriz?
Ancak, eğer logo ve görsel kimlik gibi daha kalıcı ve uzun ömürlü olması gereken grafik tasarım unsurları üretiyorsak, başımızı iki elimizin arasına alıp bir süre düşünmek zorundayız. Ömrü beş on yıl gibi çok kısa zaman aralıklarında tükenen sellerden hangi kumların kalacağını önden kestirebilmeli ve tasarımlarımızı ona göre şekillendirmeliyiz.
Aslında her akım, oranı çok düşük de olsa, grafik tasarım için sağlam ve eskimeyecek değerler bırakır. İşte onların avcısı olabilmeli, çok çabuk eskiyecek yeniler arasından eskimeyecek yenileri görebilmeli, onları cımbızla çekip almalıyız.
Nasıl olsa her birimizde en az bir lup vardır!
GRAFİK TASARIM’IN OCAK-ŞUBAT 2015 TARİHLİ SAYISINDA YAYIMLANMIŞTIR.