20 Aralık 2006 Çarşamba

| “İnsanı sadece belli bilim alanlarının ışığıyla görmeye çalışmak büyük bir yanılgıdır.”

ODTÜ Felsefe Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ahmet İnam’la yapılmış bir söyleşi ile karşılaştım, hiçbir yorum yapmadan sizi haberdar ediyorum. Hoca, “okudukça aptallaştığımızı” söyleyerek özgün üslubuyla akademik dünyayı eleştiriyor, ama bununla sınırlamayalım. Herkes üstüne düşeni alabilir:


“Ben, her türlü yobazlığa ve dangalaklığa karşıyım. Bilim yobazlığı da vardır. Çünkü bilimin sınırlarını bilmemek, bilimin insana istediği her şeyi verebileceğini sanmak düşüncesi bizi hakikaten bilimin enayisi yapmaya götürüyor. Aptallaşıyoruz; okudukça, okudukça... Katılaşıyoruz. Fanatik insanlar haline geliyoruz. Bu da bilimi tanımamaktan kaynaklanıyor. Bilim tarihine ve bilime çok büyük katkıda bulunmuş insanların hayatlarını okumuş olsak, bilimin çok farklı bir faaliyet olduğunu anlarız. İnsan sadece bilen bir varlık değildir. Duyan, diğer insanlarla ilişki kuran bir varlıktır. Geleneğini yaşayan toplumsal bir varlıktır. Dolayısıyla insanı sadece belli bilim alanlarının ışığıyla görmeye çalışmak büyük bir yanılgıdır. Bilim bir nokta-i nazardır. Bir bakış açısıdır. Oysa insan tek bir bakış açısıyla görülemeyecek kadar zengin bir varlıktır.”

“İlim, böyle kendiliğinden yapılacak bir iş değil. Yani ‘Bilimin verileri, gel beni mesut veya mükemmel bir insan yap.’ diye bir şey yok. Bizim çok büyük katkıda bulunmamız lazım. Çünkü bilgiyle yaşamak bir insan olma çabasıdır. Ve bu bizden çok büyük gayret ister. Kendimizi bırakıp, arabaya benzin koyar gibi kafamızın içine bilgileri koyup ‘Ha tamam işte, tamam bilgiyle yaşıyorum.’ demek değildir. İlim bir mürşit olabilir, ama biz mürit olabiliyorsak... Yoksa biz mürit olmadığımız sürece, ilim nasıl bir mürşit olabilir, nasıl bizi inşa edebilir?”

Ayrıca şimdi hatırladım, öğrencilerinden Deniz Tunçalp, “Ders almak, ders vermek...” başlığı altında Hoca’nın “Çocukları Nasıl Öldürdüm?” yazısını aktarmıştı bloğunda... Söyleşinin üstüne onu da kaçırmayın derim.

Dayanamadım, hadi küçük bir yorum yapayım: İnam’ın, söyleşide yer alan “Kontrol edilmek benim gücüme gider.” sözüne bayıldım ve bağlamıyla bağlantılı olarak kendi ağzıma da çok yakıştırdım.