Bu tür “kişisel gelişim” ve “pozitif düşünme” türünden kitaplar nedense benim pek ilgimi çekmiyor. Tabii çok kişisel bir şey bu... Tavır falan almıyorum yani, bu kitapların iyi tarafları vardır mutlaka... Dostum Adem Yılmaz, bugün bana kitaptan altını çizdiği bazı cümleleri derleyip göndermiş. Ben de bunların arasından sizin için bir seçme yaptım.
“Ölüm döşeğindeyken isteyeceğin şey, asla ofisinde biraz daha fazla zaman geçirmiş olmak olmayacak.”
“Geleceğe yönelik gerçek cömertlik, şu an mevcut olan her şeyden vazgeçmeyi içerir.”
“Kendi iç dünyanda başarılı olmadıkça dışarıdaki başarının hiçbir anlamı olmadığını anlamış bulunuyorum.”
“Başkalarını yalnızca kendini sevme sanatında ustalaştığında gerçekten sevebilirsin.”
“Kaygı, zihin gücünün büyük kısmını tüketir, er ya da geç ruhu yaralar.”
“Bu dünyadaki en keyifli, dinamik ve doygun insanlar donanım açısından senden ve benden hiç farklı değiller.”
“Bilgeler bana ortalama bir insanın zihninden bir günde ortalama altmış bin düşünce geçtiğini söylemişti.”
“Çoğu kimse en büyük gelişimi karşılaştıkları en büyük güçlüklerle kazanmışlardır.”
“Zihin mükemmel bir hizmetkar, ancak berbat bir efendidir. Olumsuz düşünen biri haline gelirsen bu zihnine özen göstermediğin ve iyiliğe odaklanmak için çalışmaya zaman ayırmadığın içindir.”
“Bir kez yaşama amacının ne olduğunu bulduğunda, dünyan canlanacak. Her sabah sınırsız bir enerji ve heves kaynağıyla uyanacaksın.”
“Çoğu kimse düşünme biçimleri üzerine düşünmez, fakat düşünce tarzının kalitesi yaşam kaliteni belirler.”
“Düş gücü bilgiden daha önemlidir. Kendini olmak istediğin kişi gibi gör.”
“Yaşamında bir eksiklik varsa, bu, düşüncelerinde bir eksiklik olduğundandır.”
“Başka insanlardan üstün olmanın asil bir tarafı yoktur. Gerçek asalet önceki yaşamında olduğundan üstün biri haline gelmekte yatar.”
“Yönelim ve düşleri olmadan yaşayan insanların yaşamına yorgunluk hükmeder.”
“Yalnızca arayanlar bulur.”
“Yaşamın amacı, amacı olan bir yaşamdır.”
“Hepimize bu yaşamsal görevi kolayca gerçekleştirmemiz için benzersiz yetenekler ve özellikler verilmiştir.”
“Kahkahasız veya sevgisiz geçen bir günün, içinde yaşam olmayan bir gün olduğuna inanırlardı.”
“Yakıcı bir tutku hissi hayallerin için en güçlü yakıttır. Biz toplumumuzda tutkuyu kaybettik. Yapmayı sevdiğimiz şeyleri yapmıyoruz. Birtakım şeyleri yapmamızın nedeni onları yapmak zorunda olduğumuzu düşünmemiz. Bu mutsuzluğun formülüdür.”
“Her zaman yapmak istediğin ama çok genç, çok yaşlı veya çok fakir olduğuna inanarak kendini kandırdığın için yapmadığın şeyleri gerçekleştir.”
“Yapmayı gerçekten sevdiğin bir şeyi yapıyorsan, aradığın derin mutluluğa mutlaka ulaşırsın.”
“Düzenli olarak oku. Günde yarım saat okumak mucizeler yaratır.”
“Karşılaşabileceğin her çözüm için her problem yazılıdır.”
“Yaşamına böylesi bir zenginlik katacak olan, senin kitaplardan çıkaracakların değil, kitapların sonunda yaşamını değiştirecek biçimde sende ortaya çıkaracaklarıdır.”
Yani gördüğünüz gibi iyi öğütler içeriyor kitap. Batılıların Doğu felsefesine duydukları ilginin biraz daha Batılılaştırılmış ve rafine edilmiş biçimi... Hani adında Ferrari falan da geçiyor. Aslında yazar Hint asıllı bir Kanadalı. Babasından dinlediklerini kaleme alması da çok zor olmamıştır herhalde. İlk bakışta, olayın, yazarın başından geçmiş olduğu algısı oluşuyorsa da, Sharma yalnızca bir kitap yazmış, yoksa ne Ferrari’sini satmış ne de turuncu entari giymiş.
Tabii, bazı ziyaretlerde bulunmuştur. Bakın, o kadarını ben de yaptım. Hatta ayinlere bile katıldım, ama orada fotoğraf çekmek dünyevi bir iş olarak ayıp kaçardı. Entari ve takunya giymedim yalnızca...
Tabii, Ferrari’sini Satan Bilge’nin, klasik tabirle bir “pazarlama başarısı” olduğunu söylemeye gerek yok.
Hayat sanattır falan gibi laflar edilir ya, bana göre hayat bir denge işidir. Ne aklın taş duvarına çarpacaksın kafayı, ne de kalbini mistisizmin balçığına gömeceksin. Evet, denge... İnsanlık bazan birine bazan diğerine savrulmuyor mu?
Eğer herkes ömrünü bir Buda rahibi gibi diz çöküp dualar okuyarak, dağ tepe dolaşarak geçirecek olsa toplumsal gelişmenin önü tıkanır, eğer her şeyi yalnızca maddi zenginlik olarak görüp ihtiraslarımızın arkasından sürüklenirsek, bu kez de hepimiz birbirimizin düşmanı olur, zenginliğimizi yaşayacak vasatı yitiririz. Denge...
Tekrar Ferrari’sini satan bilgeye dönecek olursak, Batılının yitirdiği, bizimse yitirmemize ramak kalan değerleri hatırlatıyor Sharma... Belki siz de, başka bir dil ve üslupla babaannenizden dinlemişsinizdir bunların bir kısmını.
Evet, bu ciddi laflardan sonra, “denge”yi sağlamak için başka bir frekansa geçelim. Derin düşünceleri bırakın şimdi.
Atını seven kovboy, Ferrari’sini satan bilgeye karşı…Gani Müjde, nasıl da ruh halinizi değiştirdi birden, değil mi? İşte zenginlik bu... Hayat da!
ÖZET: Ferrasini satmaya karar veren bilge (FSB) turuncu elbisesini giyip Kartal açık oto pazarına gider. Ve arabanın etrafında atını seven kovboylar (ASK1 ve ASK2) dolanmaya başlarlar…
ASK1: Selamaleyküm hacı dayı!
FSB: Ağzını topla, hacı değilim ben…
ASK1: Turuncu ihramı görünce hacı sandıydım kusura kalma.
ASK2: Fanta reklamı oğlum bu, hacı değil…
FSB: Evet Hacı değilim, ama Budistim ben…
ASK1: Gördün mü la Cevdet, adam turistmiş. Arabasını satıyomuş…
ASK2: Hello… Güzel arabaymış. Sende cukka sağlammış bayaa emmoğlu…
FSB: Hakikat, en değerli servettir…
ASK2: Ne dedi lan?
ASK1: Haktan gelen hakka gider gibi bi’şey dedi sanırım.
ASK2: Motor nasıl motor. Muhayyer mi?
FSB: Garaj arabasıdır bu. Son bir yıldır Nirvana’ya çıktığımdan kullanmadım arabayı.
ASK1: Neylen çıktın Nirvana’ya, teleferiklen mi?
FSB: Ciddiyseniz konuşalım kardeyşim. Kapamayın arabanın önünü.
ASK1: Niye satıyon sen bu cillop gibi arabayı. Sıkıştın mı?
FSB: Evet hayat sıkıştırdı beni. İş meselesine kafayı taktım.
ASK2: Ben de iki senedir işsizim biliyon mu?
FSB: Benim işim vardı. Avukattım ben… Kazandığım davalardan mutlu olmayınca kendimi rahatlatmak için yogaya başladım. Sonra tüketim toplumundan nefret ettim. Budist oldum.
ASK1: Budistlerin metro kullanması şart mıdır ağam?
FSB: Yok değildir. Ama karizmayı bozuyor…
ASK2: Len böyle bi araba bende olacak. Arka koltuğunu keraneye çevirmezsem bana da Cevdet demesinler.
FSB: Asıl zevk, vazgeçmektir.
ASK1: Kadından vazgeçip ipinomu olalım yani.
FSB: Kadından değil, hayatın tutkuya dönüşen zevklerinden arınmak lazım.
ASK2: Yav sen parayyı bulmuşun, konuşuyon be emmoğlu. Bizim arınacak kadar paramız olsa tamam…
FSB: Para yalnızlıktır.
ASK1: Eee, parasız kalınca niye karılar bizi terkediyo o zaman.
FSB: Çünkü içinizdeki insanı göremiyorlar.
ASK1: Bağa bak, doğru konuş, ferriyi çizdirtme durduk yerde… İçimizdeki insanmış. Benim içime kimse giremez hacı…
FSB: Arabayı alıyo musunuz, almıyo musunuz kardeşim. Hasta etmeyin adamı?
ASK1: Hoop portakal, orda kal!
FSB: Portakal diilim, Budistim ben. Bu arabayı birisi alsın artık kardeşim. Yeni bi Porche buldum, onu alıcam yaaaa…
ASK2: Anaaa, bu adam bilge felan değil lan. Bak Cem Yılmaz’mış…
ASK1: Kelinden tanıdıydım aslında…
Sağol Adem...