4 Ağustos 2009 Salı

| “Buranın kahyası sen misin, ben miyim?”

Yazlık evimizin bahçesinde epeyce bir meyve ağacımız olduğu gibi yazlık sebzelerimizi de yetiştirebiliyoruz. Eşim ve çocuklar yazları orada kalıyorlar, ben de kimi zaman bir iki günlüğüne, kimi zaman da bir iki haftalığına gidiyorum.


Bahçede tavuk kümesi de var. Yaz başı bir horoz ve birkaç tavuk alıyorum, hem çocuklar eğleniyorlar hem de taze yumurta yemiş oluyorlar. Kışın dönerken de tavukları başka birinin kümesine emanet olarak bırakıyorum, gelecek yaza geri almak üzere... Sağ kalanları tabii!

Yaz kış, bahçeyle ilgilenen inatçı bir ihtiyar var. Bu yaz başı da tavukları geri almak için kendisini görevlendirmeye kalktığımda, tutturdu "Vazgeç şu tavuk işinden, bakması zahmetli oluyor.” diye itiraz etmeye... Ben ne kadar ısrar ediyorsam, o da o kadar itiraz ediyor. Sonunda dayanamayıp “Yahu sana ne ihtiyar, ben tavukları istiyorum!” diyerek sesimi biraz yükseltince cevabı yapıştırıverdi: “İstemem, buranın kahyası sen misin, ben miyim?”

Hadi bakalım, güler misin, ağlar mısın? Güldüm.

Ertesi gün, aklıma muhteşem bir fikir geldi. Aksi ihtiyarı çağırdım ve kendisine dedim ki, “Seni bugün itibariyle kahyalıktan azlediyorum. Tavuklar geldikten sonra yeniden konuşuruz!”

Gerçi buna muhteşem bir fikir denemez herhalde, o pozisyonunu dayatınca, tabii benim de aklıma kendi pozisyonumdan istifade etmek geldi.

Çıt çıkaramadı tabii! Tavuklar her gün yumurtlamaya devam ediyorlar, o da yemlerini sularını eksik etmiyor, sağolsun.