7 Nisan 2007 Cumartesi

| “Ha gayret Türkiye, DSP geliyor!”

Dün, Allah daha uzun ömür versin, uzun yıllarını kendi tabiriyle “dinci” odaklara karşı mücadeleyle geçirmiş bir dostumdan, DSP’nin gazetelerde yayımlanan ilanlarıyla ilgili bir e-posta almış, hazır ağzımı siyasi iletişim konusuna bulaştırmışken herhangi bir yorum yapmadan bu e-postayı burada yayımlamaya karar vermiştim. Tam bu esnada Ali Saydam’ın bugünkü Akşam’da yer alan yazısıyla karşılaştım. Birbirini tamamlayıcı özelliğe sahip olması nedeniyle her ikisini art arda aktarıyorum. Önce Ali Saydam’ın konuyla ilgili yazısı:


Dünkü gazetelerde çarşaf çarşaf DSP reklamı vardı... Ben şirin buldum. Gençten çocukların fikriymiş... Deve dişi gibi ajansların değil. Bu ‘deve dişi’ lafı bana değil, DSP’li arkadaşlara ait. İnşallah ileride bir gün o ajansları aramazlar... Arama olasılıkları var çünkü...

Nedeni şu: Küçük ve/veya gençlerden oluşan ajansların korkuları olmadığı için daha cesur işler yaparlar. Bu bir avantaj. Öte yandan uçabilirler de... Bu da dezavantaj... Uzmanlıklarını savunma, doğru bildikleri konusunda müşterilerine ‘Hayır’ deme refleksleri daha sınırlıdır...


Bana ilk reklamda her üç tutum da var, gibi geldi. Cesaret, uçukluk, hayır diyememe... “Ampul dendi balon çıktı” hiç şüphesiz buluşçu bir mesaj. Tasarım da şirin. Ama DSP bu reklamın ifade ettiği gibi şirin bir parti mi? Orası şüphe götürür. Markanın vaadi ile kendisi arasında, uyum olmazsa, ‘yandı gülüm keten helva’...


Bir de reklam metninin sonundaki iki satır tuhafıma gitti. Daha doğrusu anlayamadım: “Ha gayret Türkiye, DSP geliyor!”... Ne için gayret etmemiz isteniyor, siz anladınız mı?...


Belki adını yayımlamamı istemeyecektir. Bu nedenle şimdi de dostumun e-postasını isimsiz olarak aktarıyorum:

Sevgili Selim, DSP’nin ilanı mutlaka dikkatini çekmiştir. Belki de şu sıralar bu ilanla ilgili bir şeyler yazıyorsundur diye düşünüyorum. Önce ben yazmaya niyetlendim, fakat [yazdığım yerin] böyle bir işlevi olmadığı için vazgeçtim.

Ben hayatımda böyle bir dangalaklık görmedim. Bunlar siyasi parti olacak da, Türkiye'nin geleceği için politika üretecek... Üzülerek söylüyorum ama, Tayyip'in tırnağı bile olamazlar.


Durum böyle iken, onun cumhurbaşkanlığını önlemek için bir kampanya başlatacaksın ve kampanyanı da böyle bir ilanla duyuracaksın. Ne demek “Ampul dendi balon çıktı”?


1. Yiğidi öldür, hakkını yeme... Tayyip'in balon çıkmadığını Türkiye değil, yedi düvel biliyor da bu garibanlar hala farkında değiller.

2. Dinime küfreden müslüman olsa... Velev ki Tayyip balon çıktı, bunu söyleyecek en son yapı bu balonlar olmalı.


Ayrıca, ilanın başlığında gizli bir hayıflanma var. Ampul olarak çok şey beklerdik -yani Tayyip'in ve partisinin politikalarının hayata geçmesini- ama yazıklar olsun beceremediler, balon çıktılar...


O ne metin öyle?.. Bunlar hangi dönemde, kime mesaj veriyorlar? İnsanların işi gücü yok, bir yığın zırva lafla dolu o uzun metni okuyacaklar. Hadi canım sen de... Pekiyi sonuçta ne için? Efendim 8 Nisan Pazar günü Ankara Sıhiyye Meydanı’nda Tayyip balonları uçurtmak için...


Benim gibi işsiz güçsüz birini bulabildikleri için o metni okuttular ve aklım başıma geldi. Meğer son seçimlerde, üstelik Ecevit genel başkanken yüzde bir buçuk mu iki buçuk mu oy alabilen bu parti, Türk Halk Musikisi solistliğine yakışır bir genel başkanla çığ gibi geliyormuş... Bunların kafası hala 60’lı 70’li yıllarda... Haydi hayırlısı.


Neyse, öfkemi sana kustum. Daha edecek çok laf var ama, benden bu kadar. Sevgiler...


Bana gelince... Ben bu ilanla ilgili başka bir şey söylemek istemiyorum. Herhalde seçime kadar arada bir siyasi iletişim yazıları yazacağım. Partilerin siyasi iletişimle ilgili aculluklarını çok net bir biçimde gözlemleyebiliyoruz. Eğer, bizim anlamadığımız meselelerde de aynı trajikomik “tutum”a sahiplerse ve bu halleriyle bizi yönetmeye talip oluyorlarsa vay bizim halimize!.. “Gençten çocuklar”ın fikriymiş! “Gazetelere çarşaf çarşaf ilanların bedellerini mecburen ödüyoruz, bir de reklam ajanlarına para mı ödeyelim?” desenize... Hadi, bu gençten çocuklara bir ikazda bulunayım da hayrım dokunsun: Başlık iki cümleden oluşuyor, ilk cümleden sonra bir virgül koyun da bari ilanın imlâsı düzgün olsun.

İsim açıklamak elbette yanlış olur, geçen yılın ortalarında saygın siyasi partilerimizden biri, sağolsun, bizimle görüşme talebinde bulunmuştu. Görüştük, ama iş isteme şekli, “tutum”u öylesine açık ediyordu ki, sağlıklı bir ilişki temelinde çalışma imkanı bulamayacağımız daha baştan anlaşılıyordu. Nazikçe reddettik.

Şu da var; her şeye rağmen Türk reklamcılığı hep sektörlerin önünde yürüdü, ama siyasi reklamcılık konusuda aynı şeyi söylemek pek kolay değil.

Nalına vururken mıhını da unutmayalım.