11 Mayıs 2006 Perşembe

| “Çoğulcu” pazarlama

Demokratik toplum kültürel tekelciliği dışlar. Toplumun doğa yasasını gözetir. Bu yasaya göre her toplumda kafa sayısınca görüş, yürek sayısınca sevgi vardır. Çünkü bireyi birey yapan bireyi tanımlayan şey, eşsiz, benzersiz olma niteliğidir. İnsanlar arasında tek ortak nitelik farklı oluşlarıdır.

Farklılıklar, başkalıklar çağını yaşıyoruz. Bunun anlamı, özgürlük, özellik, çeşitlilik, değişiklik, çok mantıklılık (multiples socio-logiques), çok odaklılık (polycentralisme) demektir. Felsefi, siyasal, kültürel çoğulculuk demektir. Çoğul gerçeklik demektir. Son çözüm önerisinin, dayatmacılığın reddi demektir.


Doğa tek tip insan yaratan bir klinik değildir; çoğulcudur. Toplumlar da doğal yapıları gereği böyledir. Nitekim Babil Kulesi Söylencesi, Tanrı’nın bile tek dil tasarısından hoşlanmadıığının kanıtıdır. Sivil toplum, insana özgü değerlerin özündeki çoğulcu yapıyı benimseyen bir toplumdur. Akılcı temeli yalnızca kendisinin oluşturduğunu ileri sürmez ve dayatmaz. Ne katıksız bireyci ne de katıksız kolektivisttir. “Akıl bize, her zaman ötekinden gelir. (...) Farklılıklar düzenli değiş tokuştur. (...) Değiş tokuşun olanaksız olduğu her yerde dayatma, terör vardır. (...) Öteki öteki kaldığı sürece ırkçılık yoktur. Öteki ne zaman ki farklılığa zorlanır, orada ırkçılık başlar.”


Dönemin Yargıtay Başkanı Sami Selçuk’un 1999-2000 Adli Yılı açış konuşmasından küçük bir bölümün, aşağıdaki birkaç parağrafı yorumlamada yardımcı olacağını düşünüyorum.

Pazarlamayla demokrasi arasında organik bir ilişki söz konusudur. Pazarlamanın ön koşulu demokratik bir siyasi rejim ve demokratik piyasalardır. Diktatörlüklerin ve totaliter rejimlerin hüküm sürdüğü yerlerde pazarlama yoktur.

Demokrasilerin çoğulcu ve katılımcı bir yapıya evrildiği 21. yüzyılda piyasaların aynı ölçüde çoğulcu bir yapı kazandığını söylemek bence doğru olmaz. Toplumlar, en azından kuramsal olarak ve zihnen çoğulcu ve katılımcı bir demokrasiyi benimseme eğilimi taşırken, piyasaların, hâlâ “çoğunluk demokrasileri”nin tahakkümcü ve çoğunluk sultasına dayanan “güc”ünü elinden bırakmamak için direndiğini söylemeliyiz. (Buradaki çoğunluğu kafa sayısı olarak değil, para sayısı olarak alalım.)

Bütüncül, niteliksel ve nihai gelişimiyle ilgili olarak, gerçek pazarlamanın, çoğulcu ve katılımcı demokrasilerin egemen olduğu demokratik piyasalarda hayata geçecek “çoğulcu pazarlama” olduğunu söylemek istiyorum. Biraz temkinli konuştuğuma bakmayın; hatta hedef “paydaş demokrasisi” olmalı ve pazarlar da bu paydaşlığın bir paydaşı olabilmelidir. Bence şimdilik biraz oyalanıyoruz.

Bu konuyu sürdüreceğim. Mecal bulursam!

OKUMA PARÇALARI:
| Serbest piyasa ekonomisi herkes için aynı ölçüde serbest mi?
| Marketing is power, soft power...
| Coca-Cola ve “soft power”
| İnce gücün gücü ve güç kayması