21 Ocak 2006 Cumartesi

| Kuş gribi mi, insanlık gribi mi?

Minik canların daha dünyaya doymadan göçmeleri ve geride bıraktıkları acılar, canlara yönelik tehdidin sürmesi, turizm gelirlerindeki milyarlarca dolarlık kayıp, bir türlü kendini bulamamış beyaz et sektörünün zavallı hali, bu sektörde çalışan milyonlarca kişinin işsizlik tehlikesiyle karşı karşıya oluşu... Uzatmayayım, zaten uzun süredir medya gerekli olan, hatta olmayan tüm enformasyonu aktarıyor. Şu sevimli yaratıkların başımıza açtıkları dertlere bakın. Bu hayvancıkların, ellerinde olmadan ve tabii ki hiçbir kasıt taşımadan dolaştırdıkları bir virüsün insanlara bulaşarak yol açtığı hastalık, "kuş gribi"...


Peki, uluslararası medyada da tedavülde olan bu "insanlık gribi" fotoğrafını gördünüz mü? Eline küçük bir "gerekçe" verilen insanoğlunun başka canlılara karşı hemen nasıl vahşileşebildiğinin fotoğrafı... Ve dış tanıtıma birkaç yüz milyon dolar harcayan Türkiye'nin fotoğrafı... Diyeceksiniz ki daha neler var! Her Kurban Bayramı televizyon ekranlarına yansıyan vahşet de böyle... O zalimlerin elindeki gerekçe de "Allah'ın emri"... Allah, öyle mi emretmiş diye bakmıyor bile! Bir "gerekçe" yeter! Fotoğrafın yansıttığı vahşetteki "gerekçe" de devletin itlaf emri. Devlet sana insanlığını mı telef et dedi?

İnsanlık bir taraftan uygarlaşma çabası içinde olurken, diğer taraftan "vahşi" yanı paçalarından aşağı doğru çekiştirip duruyor.

Diyorlar ki, aslında bu "kuş gribi" salgını bir biyolojik savaş. Bilemiyorum. Ama artık savaşların cephelerden borsalara kaydığı günümüzde pek de göz ardı edilecek bir iddia değil. (Hiç unutmuyorum, son ekonomik krizde uğradığımız saldırıda darbeyi tam göğsümüzden yemişken TSK için tank alım pazarlıkları yapıyorduk.) Savaşın da bir hukuku vardı bir zamanlar... (Korsanların bile kendilerine göre belli hukuk ilkeleri doğrultusunda korsanlık yaptıklarını biliyor muydunuz?) Şimdi de var, ama "insanlık gribi" bulaşmış, can çekişiyor.


Ve bu "insanlık gribi" öylesine tehlikeli bir virüs ki, sadece tavukları cehennem ateşine, danaları işkence çukuruna sokmuyor; siyasetçiyi, "bu kuş gribi nasıl olur da bana bulaşmaz" kaygısına, medyayı "daha da kuş gribi, daha da kuş gribi" histerisine, komşu ülkeleri "nasıl olsa Türkiye'ye vize koyduk, kuş gribi bize gelemez" üçkağıdına sürüklüyor.

Daha iyi bir gelecek için çocuklarımızı bu "insanlık gribi" virüsüne karşı koruyalım. Aşısı yüreğimizde...

Edit [ 22 OCAK 2006 ]

Mustafa Zeyrek, Pazarlama Köşesi'nde "Uçmayan Tavukların Krizi" başlıklı bir yazı yazdı. Zeyrek, krizden iş dünyasına yönelik bazı sonuçlar çıkarmış. Benim yorumumla da bağlantı kurduğum ve çok hoşuma giden bir cümlesi var: "Gribi bütün kanatlı hayvanlar taşımasına rağmen öldürülenler sadece tavuk ve kazlar oldu, çünkü uçamıyorlar."