Kısa bir süre için normalleşmenin küçük ipuçlarını göstermeye başlayan Türk siyasi pazarı, e-muhtıra nedeniyle yeniden şirazesinden çıkınca bu dönemde siyasi iletişimle ilgili yazmamaya karar vermiştim. Çünkü iletişim, esasında serbest pazarlarda anlam kazanan bir iştir. Serbest pazar ise, sadece malların değil, düşünce ve duyguların da serbest dolaşımda olduğu bir pazardır. O nedenle AKP’nin “Durmak yok, yola devam!” demesi de, DP’nin “Buraya kadar!” diye haykırması da, MHP’nin “Niye girmiyorsun? Haydi gir gir gir!” histerisi de, CHP’nin “Şimdi CHP zamanı...” romantizmi de herkesin hiza aldığı bir ortamda boşluğa söylenmiş boş laflar olarak kalıyor. Öyle ki, hükümet bir son dakika kararıyla Kuzey Irak’a dalsa, mesajı elinde patlayacak olan MHP’nin baraj altında kalması işten bile değil... Bu mudur siyaset, bu mudur siyasal iletişim?
Yazmamayı düşünüyordum, ama CHP’nin gazetelerdeki iki tam sayfalık ilanı beni yine tahrik etti. “Nereye bakıyor bu adamlar?” dedirten, hedef kitlenin tamamını aynı torbaya doldurduğu için tamamen yapaylaşan, yüce CHP’yi hayranlıkla gözleyen insanların yer aldığı modern Goebbels’vari bir ilan...
Sakallı çiftçi dede, anneannesinin ördüğü hırkayla cici bir kız çocuğu, başörtülü bir abla, mezurası boynunda bir terzi abi, emekli turist kılığında şapkalı bir teyze, kaskıyla işçi, kimin kim olduğu pek anlaşılamıyor ama, arkalarda öğrenci, işadamı, hostes, banka memuresi gibi insancıklar stüdyoda bir arada... Öyle segmentasyon bölücülüğüne falan ne gerek var, hepimizin tasada ve kıvançta, kederde ve sevinçte ayrılmaz bir bütün değil miyiz?
Tabii, bu segmentasyon konusunda CHP’ye fazla yüklenmeyelim. Siyasi iletişimin zor yanlarından biri hedef kitlenin çok geniş olmasıdır. Bana Goebbels’in propaganda afişlerini hatırlatan bu ilandaki sorun ise, hedef kitlenin “torba dolsun, tek bir ilan olsun” mantığıyla sardalya kutusuna, pardon fotoğraf stüdyosuna tıkıştırılmış olmalarıdır.
Goebbels’in ruhu, nedense bizim yakamızı bir türlü bırakmıyor. Bu ruhu “Başöğretmenimiz İş Bankası!” başlıklı bir yazımdan, bir ara değindiğim Halkbank ve American Siding reklamlarından da hatırlayacaksınız. Siz şimdi “Bu Goebbels’e taktın be adam!” diyeceksiniz. Hayır, ölmüş adama ne takayım, benim taktığım başka bedenlerde ve örgütlerde reenkarne olmayı sürüdürüp duran Goebbels ruhu!
1.
Bu tür Goebbels’vari işlerde karınca mesabesindeki kalabalıklar genelde kırk beş derecelik bir açıyla yukarı doğru bakarlar. (Goebbels’in bazı afişlerinde aynı zamanda eller de aynı açıyla havaya kalkar.) Can alıcı soruyu soralım: “Bu adamlar, kadınlar, gençler ve çocuklar nereye bakıyor?” Cevap çoktan seçmeli: Tanrı’ya veya tanrılara, kabilenin köy meydanında yer alan toteminin tepesine, Hitit güneşine, güneş ve bulmaca tanrısı Amon Ra’ya, Ulu Manitu’ya, Olympos Dağı’nın tepesindeki Zeus’a, İnka tanrısı Wirakosha’ya, Gök Tengri’ye, gökten düşen elmalara, göçmen kuşlara... Bilemediniz, hiçbirine değil, herhalde ‘deniz, atlar ve depremler tanrısı Poseidon’un kardeşi, güneş yüzlü, ulu Baykal’a bakıyor olmalılar. Çünkü aşağıda altı oklu ipucu var.
2.
İlanın başlığı etkisiz, ama ‘cumhuriyet’le ‘halk’ arasında bir ilinti kurmuş olmasına sevinelim (mi?)
3.
Sardalyaları şöyle bir gözden geçirerek ilandan CHP’nin alt mesajlarını okumak da mümkün. Mesela hedef kitle tiplemeleri arasında yer alan sakallı çiftçi dayının sakallı olması ihtimal dahilinde, hatta mümkündür. Ama dayımızın, başına Özbek takkesi türünden şeyler takması hiç yakışık almaz, en iyisi kaskettir. Tabii ki hanımlar başörtüsü de takabilir, ancak belli bir yaşı aştıktan sonra ve belli bir bağlama biçimiyle... İranlı kızlar gibi üstten birkaç perçem saç görülmeli ve başörtüsü yavrukurt ya da Tom Miks fuları gibi boyundan gevşek bağlanmalı! Hizmetli kadrosu ise başörtüsü yerine boneyi tercih ederse kendileri için hayırlı olur.
4.
Sosyalizmin gülü (Acaba karanfil mi?) neden başörtülü ablanın elinde, bakın işte onu çözemedim.
5.
“Şimdi CHP zamanı...” sloganının ne söylediğini de kavrayamadım. Kiraz zamanı, tatil zamanı gibi mevsimsel ve geçici bir döneme işaret etmiyor mu? Yani, bundan önceki dönem doğal olarak AKP zamanıydı, şimdi CHP zamanı, bir dahaki mevsim yine AKP zamanı olabilir. Bu lafın vaadi nedir?
5.
İlanın dominant ögesi terzi abimize, doğrusu blucin pek yakışmamış. Ancak, asıl önemli olan artık bu zenaat dalının alışveriş merkezlerinin bodrum katlarındaki minik dükkanlarda paça kısaltmak ve sökük dikmek gibi bir kaderi yaşaması, terziliğin meslek olarak çoktan sahneden çekilmiş olmasıdır. Ölmeye yüz tutmuş bir meslek erbabına başrol vermek bir iletişim sorunu mudur, yoksa CHP’nin temel sorunu mudur, analiz etmeye değer... Gerçi Goebbels, terzilerden de önce ölmüştü ya!
Şimdilik üzerinde konuşmaya değecek başka siyasal iletişim örneğine rastlamadım. CHP hiç olmazsa buna sevinebilir!
Güncelleme [ 3 TEMMUZ 2007 ]
CHP kampanyaya, insancık sürüleri göğe bakmaya devam ediyor. Yukarıdaki ‘ulu’nun kim olduğu da gördüğünüz gibi ortaya çıkmış oldu. Gökte ‘deniz’ tanrısı...
Güncelleme [ 8 TEMMUZ 2007 ]
Ahmet Hakan da, bugünkü Hürriyet’teki köşesinde “Nereye bakıyor bu adamlar?” sorusunun cevabını vermiş: “Gökyüzünde beliren tuhaf bir cismin etkisi altına girip hipnotize olmuş dünyalılar kompozisyonu...” Bakın, işte bu benim seçeneklerim arasında yer almamıştı.
Güncelleme [ 9 TEMMUZ 2007 ]
Ali Saydam, bugünkü köşesinde siyasi partilerin iletişim stratejilerini ve ortaya çıkan uygulamaları analiz ediyor. CHP’nin “Şimdi CHP zamanı...” sloganıyla ilgili olarak da şunları yazmış: “Önce yine marka vaadine bakalım. Marka vaadi net değil. Herkesin bildiği varsayılmış herhalde. Oysa CHP’nin konumlandırılması yıllar içinde değişti. ‘Tagline’ gibi bir şey bulmuşlar: Şimdi CHP Zamanı! Ama bu bir vaat değil ki... Kusura bakmasınlar ama, bu hiçbir şey değil. Çığırtkan bir satış sloganı o kadar!.. ‘Şimdi karpuz zamanı! Şimdi çilek zamanı!’ gibi...”
Yok canım, Hoca’nın benim yorumumdan yararlandığını falan ima etmek istemiyorum. İşaret etmek istediğim şey, aklın yolunun bir olduğu...