Önce şu tespiti yapalım: Reklamcı, mesajın sahibi değildir, mesajı hedef kitlenin açabileceği ve açtıktan sonra da algı ve davranışında değişim yaşayacağı şekilde kodlayan bir profesyoneldir sadece... Yani reklamcı, bir iletişim kodlaması yaparken en “nötr” ve en “dinsiz” tavrını takınır. Çünkü esas olan hedef kitlenin kültür kodlarıdır ve iletişim ancak bu kodlar üzerinden gerçekleştirilebilir.
Hatırlayacaksınız, MediaCat’in Şubat 2009 tarihli sayısında, “Bu senin kitabında da yok!” kampanyasıyla ilgili olarak TBWA\Istanbul kreatif direktörü İlkay Gürpınar’ın, “İsrail-Filistin olayları hakkında çok şey söylendi. Ama bence hiçbiri, bu kadar özlü, bu kadar etkili söylenmedi. Yazar olduğum için değil, reklamcı olduğum için değil, insan olduğum için etkilendim.” şeklinde özetlediği bir değerlendirmesi yayımlanmış, ben de bu değerlendirme üzerine buradan kendisine teşekkür etmiştim.
Bu kampanyayla ilgili olarak ileri geri çok konuşuldu, olumlu olumsuz çok şey söylendi. Dini en azından antropolojik, sosyolojik ve kültürel bir gerçek olarak bile görmekte zorlanan kişiler, “Dini referanslar üzerinden reklam yapılmaz.” diye beylik bir itirazı dile getirdiler. Oysa bu kampanya, dini referans olarak almıyor, sadece dinsel referanslara bir gönderme yapıyordu. Bazı İslamcı çevreler ise “Hayır, bu onların kitabında var!” diyerek mesajlara sert bir dille itiraz ettiler ve Tevrat’tan birçok ayeti delil olarak ortaya koydular. Gerçi bu itiraz sahipleri hedef kitle içinde yer almadıkları için önemsenmeyebilirlerdi. Ancak, yine de konu, bu görüş sahipleriyle müzakere edilebilirdi. Nitekim kampanyanın etkileri durulduktan, en azından Başbakan Erdoğan’ın kampanyadan taşıdığı mesajları seslendirmeye son vermesinden sonra, yani sükunetli bir ortamda üzerinde yazmayı düşünüyordum. Hâlâ da düşünüyorum.
Fakat, MediaCat’in Mart 2009 tarihli yeni sayısında, bir Yahudi vatandaşımızın ve Draft FCB Ajans Başkan Yardımcısı Vedat Sertoğlu’nun İlkay Gürpınar’ı ve kampanyayı gerçekleştiren ajansı haksız ithamlarla kınamaları, MediaCat’in ise bu kınama mesajları üzerine suya sabuna dokunmayan bir savunma yapması üzerine, hiç olmazsa konunun bir yönünün açıklığa kavuşturulması ve ithamlara gerekli cevabın verilmesi için birkaç satır bir şeyler karalama ihtiyacı doğdu. (Yahudi vatandaşımızın nesnel bir pozisyon alamamasını hoşgörmek mümkündür, ancak onu da insafa davet etmek yerinde olacaktır.)
Önce Vedat Sertoğlu’nun MediaCat’e gönderdiği açıklamaya olduğu gibi aktarayım:
“Pelin Hanım merhaba,
MediaCat’in Şubat sayısının 104. sayfasında yer alan reklam kampanyaları arasında Yahudi vatandaşlarımıza karşı yayınlanmış olan ırkçı (Boldlar bana ait. AST) bir reklama da yer verilmiş olduğunu üzülerek okudum.
Bu reklamı yapan Genna MCG adlı ajansı ve bu reklama övgüler yağdıran TBWA\Istanbul Kreatif Direktörü İlkay Gürpınar’ı kınıyorum. MediaCat’in de böyle bir anlayışı yansıtan bir işe sayfalarında yer vermesinden üzüntü duydum ama gözünüzden kaçmış olduğuna inanıyorum.
Sevgi ve saygılarımla,
Vedat Sertoğlu
DRAFTFCB Ajans Başkan Yardımcısı”
Şimdi; hadi kasıt demeyelim ama, eleştiri adabından, analitik düşünebilme yeteneğinden, baktığını görebilmekten ve okuyabilmekten, hatta izandan bu ölçüde yoksun bir değerlendirme için çene yormaya ve bu hezeyanlara cevap vermeye değer mi diye soranlar olacaktır. Doğrusu, ithamlar bu kadar ağır olmasaydı gerçekten değmezdi. Ancak, neredeyse hayatı boyunca ırkçılığı insanlık düşmanlığıyla eş gören biri için, özellikle “ırkçı” suçlaması, yenilir yutulur cinsten değil.
1.
Bu çalışmaların “Yahudi vatandaşlarımıza karşı yayımlandığı” iddiası nasıl olur da hiçbir utanma duygusu yaşanmadan dile getirilebilir, anlayabilmiş değilim. İsrail’in Gazze’ye saldırdığı ve açıkça çocuk katliamı yaptığı bir konjonktürde, çalışmaların mesaj hiyerarşisi içinde en üstte yer alan “Filistin’de çocuklar katlediliyor.” ibaresi, (yakın-uzak her neyse) görme sorunundan dolayı atlansa bile, böyle bir hükme varılabilir mi? Türk Musevileri, haşa çocuk katliamı mı yaptı ki, bu kampanya onlara karşı yayımlanmış olsun? Hatta, bu mesajın muhatapları İsrail Musevilerinin bile tamamı olabilir mi? Mesajın gittiği yer o kadar belli ki, bu tür adres şaşırtmalar, öküzün altında buzağı değil, buzağının altında öküz aramaktan farksızdır.
2.
Evet, onlara karşı olmadığı çok açık olsa bile, bu kampanya Yahudi vatandaşlarımızı üzmüş olabilir. Biz de, kendi dindaşlarımızın dünyanın birçok yerinde yaptıkları insan hakları ihlalleri, hatta İslam’a ve insaniyete sığmayan eylemleri yüzünden üzülebilir, hatta bunlar dile getirildiğinde rencide olabiliriz. Oluyoruz da... Bu durumda yapacağımız şey, bunları dile getirenleri mi suçlamak olur, yoksa bizi utandıran eylem sahipleriyle aramıza mesafe koymak mı? Gerçi ben, aralarında gerçekten candan dostlarımın da olduğu Türk Musevi cemaatinden açık bir şekilde İsrail’i kınamalarını da beklemiyorum. Gerçeklere gözüm kapalı değil.
3.
Bir okurumun “Keskin bir zeka ürünü, hayranlık uyandırıcı bir çalışma; böyle bir günde bile -belki de tam bugünde olması gerektiği şekliyle- Musevi inancına sahip olanlara karşı müthiş bir empati gösterisi...” olarak tanımladığı bu kampanyanın, ithamların tam aksine, Musevi inancını ibra ettiği, akladığı, sorunu dini bir çatışmanın ötesinde görerek sadece uygulanan vahşete tepki verdiği, bir çocuk beyninin bile kolayca ayırt edebileceği apaçık bir gerçek değil midir? Nitekim, aynı empati, 11 Eylül sonrası müslümanlara gösterilebilmiş midir? 11 Eylül teröristleri üzerinden İslam ve tüm müslümanlar töhmet altında bırakılmamış mıdır? Bu kampanyadaki bu nezaketi görmek bu kadar mı zordur?
4.
“Gözünüzden kaçmış olduğunu düşünüyorum.” diyerek güya MediaCat’i aklayan Vedat Sertoğlu’nun “göz”üne sokmamız gereken bir gerçek de şu ki, bu kampanyanın mesajını anlaması gerekenler gayet iyi anlamışlardır. Musevi dostlarımız bile... Anlayamayanlar ise, ya gerçeklere gözlerini kapatanlar ya da özellikle anlamak istemeyenlerdir.
5.
Tepki vermeyi “Katil İsrail!” demekten ibaret sananların, Yahudi markalarını boykot ederek gerçekten ırkçılık yapanların, İsrail’de de vicdan sahibi insanların yaşadığına inanamayanların, Türk Musevilerinin masumiyetleri noktasında kuşku taşıyanların, evet, bu kampanyayla birlikte kafa konforları feci şekilde bozulmuştur. Bazılarının kafa konforları bozulurken, bazılarının da algılama, anlama ve yorumlama melekeleri, sanırım dumura uğramıştır.
6.
Sayın Sertoğlu’nun, dünyaya ve meselelere bu gözlükle baktığı sürece Musa’nın ve Muhammed’in gerçek çocuklarını görmesi de pek mümkün değildir.
7.
Son olarak; ırkçılıkla suçladıklarını daha yakından tanımak isterse, şu bağlantıya da bir göz atmasını salık veriyorum kendisine...
Ve bu kör eleştirisinden dolayı kınıyorum!
Bir süre sonra; tartışma ve müzakere adabını bilenler, eleştiri seviyesini tutturabilenler, analiz yeteneği yitirmemiş olanlar, düşünme sefaletine düşmemiş olanlar için konuyu biraz daha genişleteceğim.
Şimdilik bu kadar!
Bir soru da MediaCat’e: Bakan ve gören bir göz, anlayabilen bir zihin için tam tersini görmek ve anlamak hiç de zor değilken, Sertoğlu’nun iddiaları içinde yer alan ve eleştiri sınırlarını kat kat aşarak hakarete dönüşen “Yahudi vatandaşlarımıza karşı yayımlanmış kampanya” iftirasının, kampanyayı gerçekleştiren ajans ve zımnen İlkay Gürpınar için “ırkçı” ithamının neredeyse bir “özür” kabilinden yayımlanması ne ölçüde hakkaniyetli ve adil bir davranış olmuştur acaba? Birçok yönden takdirle izlediğimiz bir meslek yayın organının hakaretle eleştiriyi birbirinden ayırt etmesini beklemek hakkımız olsa gerek!
MedicaCat’ten, lafı eveleyip gevelemek yerine, hiç olmazsa kendisi üzerine yapışan lekeden de temizlenmek için, en azından şu iki soruyu muhataplarına sormasını beklerdim: 1. Bu kampanya niçin Yahudi vatandaşlarımıza karşı yayımlanmış olsun? Bunu nereden çıkardınız? 2. Bu kampanyanın, sizin görüp de bizim göremediğimiz, bu nedenle de sayfalarımızda yer verme gafletinde bulunduğumuz “ırkçı” yanı neresi?
Güncelleme [ 1 NİSAN 2009, ÇARŞAMBA ]
MediaCat dergisi, Nisan sayısında Genna MCG’nin ajans başkanı A. Uğur Alparslan’ın konuyla ilgili açıklamasına yer verdi:
Merhaba Pelin Hanım,
Derginizin Mart 2009 sayısında, Dayanışma Vakfı adına ajansımız tarafından İsrail’in Gazze saldırısına yönelik olarak yapılmış bir kampanyayla ilgili TBWA\Istanbul Kreatif Direktörü Sayın İlkay Gürpınar’ın Şubat sayınızdaki bir değerlendirmesi nedeniyle DraftFCB Ajans Başkan Yardımcısı Vedat Sertoğlu’nun, kampanyayı, ajansımızı, Gürpınar’ı ve zımnen derginizi itham eden bir mektubunun yayımlandığını üzülerek müşahede ettik.
Bu mektupta; kampanyanın Yahudi vatandaşlarımıza karşı yapıldığı iftirasına, tarafları da töhmet altında bırakacak şekilde ırkçılık ithamına ve meslektaşlarıyla ilgili bir yargıda bulunurken bin düşünüp bir konuşması gereken bir meslektaşın pervasızca hakaretine maruz kaldığımız ortadadır. Kişilik onurumuza yönelik bu tecavüzün derginiz sayfaları üzerinden yapılması bizleri daha da fazla üzmüştür.
Kampanyanın Yahudi vatandaşlarımıza yönelik olmadığı ve hiçbir ırkçı yaklaşım içermediği izaha ihtiyaç göstermeyecek ölçüde açıktır. Bu kampanyanın, Gazze’deki vahşete imza atanlar dışında yeryüzündeki hiçbir Yahudiye yönelik olmadığını, iddia edildiğinin tam tersine bu inanç sahiplerinin inançlarına empatiyle baktığını, hatta Yahudilik inancını ibra ettiğini izan sahibi herkes çok net bir biçimde algılamıştır.
Sertoğlu’nun iddiasına göre, ülkemizin saygın bir ajansı Türk Musevilerine yönelik ırkçı bir kampanya hazırlamış, değerli reklamcılarımızdan Sayın Gürpınar bu ırkçı kampanyayı övmüş, MediaCat’in değerli editörleri ve yöneticileri de kampanyanın ırkçı özelliklerini göremeyip sayfalarında yer verme gafletine düşmüştür.
Bu meslektaşımızın itham ve iftiralarını, meslektaşlarına yönelik hakaretlerini reddediyor, mektubumuzun, kişilik haklarımızın savunulması adına derginizin aynı sayfalarında yer almasını rica ediyoruz.
Saygılarımla,
A. Uğur Alparslan
Genna MCG Ajans Başkanı