Öncelikle vajinismus semptomuyla ilgili olarak Prof. Dr. Doğan Şahin’in “Vajinismusun Psikodinamik Nedenleri” başlıklı makalesinden parça parça bazı alıntılar yapmak istiyorum. Sonuçta, uzmanlık alanım olmayan bir konuda uzmanını dinlemek en doğrusu...
“Psikodinamik yaklaşım bir ruhsal sorun karşısında öncelikle bu sorunun anlamını kavramayı hedefler. Dolayısıyla da vajinismusu anlamak için sormamız gereken soru cinsel birleşme girişimlerine vajinal kasların neden spazmla yanıt verdikleridir. Fenichel, vajinismusu katıksız bir ketlenme olmaktan çok, pozitif bir konversiyon olarak tanımlamaktadır.”
“Ancak başka dinamik nedenler de söz konusu olabilir. Bizim klinik deneyimlerimiz vajinismusun daha çok vücudun içine ve dolayısıyla benliğin sınırlarına girilmesine karşı bir savunma olarak ortaya çıktığını düşündürtmektedir.”
“Bilinçdışı savunma saldırgan ve tehditkar olarak algılanan erkeğin vücuduyla birleşmeyi reddetmektir. Erkeğin saldırgan olarak algılanışına ek olarak cinselliğin kirli ve kötü bir şey olarak algılanması da birleşmeye karşı bir direnç gelişmesine zemin hazırlamaktadır.”
“Vajinismuslu kadınlar ilişkiyi şiddet veya invazyon olarak gördüklerinden semptomun anlamı da şiddete karşı önlem almak demektir. Birçok araştırmada gösterildiği gibi vajinismusluların çoğu ya gerçekten fiziksel şiddete marus kalmış ya da şahit olmuş kimselerdir.”
“Vajinismuslu kadınların sıklıkla çeşitli fobileri olur veya olmuştur.”
“Vajinismus bir semptomdur. Bu semptom, kapanma, kendini koruma, uzak durma, barikat kurma ve sınır koymak ile ilgili savunma ihtiyaçlarının bir ifadesidir. Vajinismus, korkulan acıya, beklenen şiddete ve sınırlarına girilmesine karşı kadını korur. Semptom, bütünlüğünü ve bağımsızlığını koruma, devam ettirme isteğini gösterir.”
“Dolayısıyla semptom, barikatın sembolik bir ifadesidir.”
Daha genç yaşlarda erkeklerin güvenilmez ve tehditkar olduğunun düşünülmeye başlanması, vücudun içine giren şeylerin acı verecek bir şey ve şiddet olarak algılanması, duygusal ve fiziksel olarak “açık” olmanın tehdit edici ve güvenilmez olduğunun öğrenilmesi ve ilk denemelerde acı yaşanması gibi faktörlerin hastalığı tetiklediği söylenmektedir.
Dikkatinize çekmiştir, semptomun gelişmesine neden olan en önemli faktörler yaşamın ilk dönemlerinde yaşanmaktadır. 12 Eylül’le sınırlandırmadan değerlendirecek olursak, bizim anayasımızın da kuruluş yıllarından başlayarak bir “korku anayasası” olarak şekillendiğini ve yaşamını bugüne kadar vajinismus semptomuyla muzdarip olarak geçirdiğini söylemek mümkündür.
Bu durumun, dışarıdan gelecek her şeyin güvenilmez, tehditkar, acı verici, kirli, kötü ve özellikle özbenliğe tecavüz olarak algılanmasına neden olması doğaldır. Aşırı fobilerden kaynaklı çok sert bir defansa ihtiyaç duyulmasını ve korumacı reflekslerin bu kadar katı olmasını ilk dönem fobilerine bağlamak da mümkündür. “Bütünlüğü ve bağımsızlığı savunma” refleksi, aşksız, sevgisiz, keyifsiz ve doğurgan olmayan bir karakteri sürekli beslemiştir diyebiliriz. Ve temel karakter değişmemesine karşın, ilişkinin yaşandığı dönemlerin tamamı silah zoruyla tecavüz şeklinde gerçekleşmiş, bu durum vajinismus vakasını daha ağırlaştırmıştır.
Partilerin, özüne ilişkin hiçbir şey söylemeden “havuz problemi”ne dönüştürdüğü bu anayasa değişikliği önerisinin bence en önemli tarafı, vatandaş tarafından onaylanması halinde yeni değişikliklerin kapısını aralaması, vajinismus semptomumun rehabilitasyonu noktasında çok önemli bir adım oluşturmasıdır. Nitekim Anayasa Mahkemesi de rehabilitasyona imkan sağlama ve koruma kalkanlarını indirme noktasında gerekli desteği vermiştir.
Benim anladığım kadarıyla bu anayasa değişikliği, eğer gerçekleşirse, ne askeri vesayet anayasasını radikal biçimde dönüştürmekte ne de demokrasi ve özgürlükler adına çok önemli bir adım oluşturmaktadır. Fakat bu değişikliğin vajinismus semptomunu ortadan kaldıracağını öngörmek mümkündür. Bu semptom ortadan kalkmadan diğer adımların hiçbirinin atılamayacağı da çok açıktır.
Referandum öncesi, iktidar dahil, tüm partilerin “argumentum ad hominem” yöntemine yatmalarının nedeni bu gerçeği açıkça söyle(ye)memelerinden kaynaklanmaktadır. Yani, pazarlık diplomasilerini hesaba katmadan ve hiç niyet sorgulamadan bir tasnif yapacak olursak, anayasa değişikliği karşısındaki tutumların vajinismus semptomunun devamından yana olanlarla bu semptomun ortadan kalkmasını isteyenler şeklinde ikiye ayrıldığını söyleyebiliriz.
E, şimdi “sağlıklı bir anayasa”ya sahip olmak isteyenlerin niyetleri kötü olabilir mi diye bir soru akla gelebiliyor tabii... Ben de diyorum ki, anayasa makul ve legal bir “ilişki”ye hazır olsun da, devamını halktan yetkiyi alacak “iyi niyetli” demokratlar getirsin.
Eğer buna “heves” ve “iktidar”ları olursa elbette!