15 Temmuz 2007 Pazar

| Mehmet diye seslensem tam iki milyon üç yüz kırk altı bin dokuz yüz yirmi yedi kişi bana bakar!

Bu seçimin benim için tahrik gücü yüksek uygulamalarından biri de DP ilanlarının altına atılan Mehmet imzasıdır. Bu nedenle buna da dokunmadan geçemeyeceğim, çünkü bize temel mevzularımızdan biriyle ilgili laf etme imkanı veriyor.


Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı kazandığı dönemleri hatırlar mısınız? O dönemlerden beri Erdoğan, kauoyunda Tayyip adıyla şöhret buldu. Halkın belki Erdoğan’ı kendine yakın (Kaçak evde oturduğu tartışmalarını da hatırlayın!) bulmasından, muhaliflerinin de önadla hitap etmenin laubaliliğinden (Bugünlerde “Özlem siyasette yeni!” muhabbeti...) yararlanma heveslerinden kaynaklanan bu durum, belki o zamanlar Erdoğan’ı da rahatsız ediyordu. Nitekim AKP kurulduktan sonra “Niye bütün liderler soyadlarıyla anılıyor da, Erdoğan’a önadıyla hitap ediliyor?” diye partililerin bu “sululuğa” bozulduklarını, hatta tartışmanın basına da yansıdığını hatırlıyorum.

Doğru, kimse Demirel’e Süleyman, Erbakan’a Necmettin, İnönü’ye İsmet, Menderes’e Adnan, Türkeş’e Alparslan dememiştir. Tabii, herhalde eşleri hariç...

Erdoğan’ınki elbette kendisinin bilinçli bir tercihi değildi, hatta, dediğim gibi belki bu hitap şeklinden ilk dönemlerde kendisi de rahatsız olmuştu. Bu durum gerçekten Erdoğan’ın halka yakın durmasından mı, yoksa döneminde ondan daha fazla şöhret olan Yılmaz Erdoğan’la soyadı çakışmasından mı kaynaklandı bilemiyorum. Ama Tayyip adının yerleşmesine “hafife alma” duygusuyla hareket eden muhaliflerinin emeklerinin geçtiğini söyleyebiliriz. Şunu kabul edelim ki, bu hitap şekli, Erdoğan’ın zorunlu olarak halkla mesafesinin açıldığı, başbakanlığa terfi ettiği son birkaç yılda daha çok işine yarıyor olmalı...

Önadıyla hitaba muhatap olan iki isim daha hatırlıyorum; biri Mesut, biri de Tansu... Yılmaz’ınki, büyük ihtimalle soyadının fazla jenerik olmasından kaynaklıydı. Ancak yine de Mesut’ta “yaramaz oğlan”, Tansu’da ise “çıtır kız” çağrışımları muhalifler tarafından beslenmişti.


Tabii, bu sonuçların hepsi doğal gelişmelerdi. Mehmet’e gelince, Tayyip kompleksinden kaynaklı olarak yapay bir müdahaleyle oluşturulmak istendiği, Mehmet Ağar’ın Mehmet’inin [FİLM] [ŞARKI] kısa marka adı olarak önerildiği çok sırıtıyor. Tutar mı? Asla!

Öncelikle marka adı özgün ve az bulunur olmalıdır. Beğenin veya beğenmeyin, Tayyip böyle bir marka adıdır. Oysa Mehmet öyle değildir. Strateji-Mori’nin yaptığı araştırmaya göre Mehmet adı Türkiye’de kullanılan erkek adlarının oransal olarak başında yer alıyor. Hem de açık ara farkla... Sıralama şöyle: Mehmet (%6.4), Mustafa (%4), Ali (%3.8), Ahmet (3.2), Hasan (%2.7). Konumuz dışı, ama siz şimdi merak etmişsinizdir, kadın adlarındaki Türkiye geneli sıralaması da şöyle: Fatma (%4.5), Ayşe (%4.3), Emine (%3.0), Hatice (%2.8), Zeynep (%1.1). Yani Türkiye’de erkek nüfusunun 36.670.736 olduğundan hareketle bir hesaplama yaptığımızda tam 2.346.927 adet Mehmet’in aramızda dolaştığını anlamış oluruz.

Sakın ha, bu sayıyı küçümsemeyin. Marka adından söz ediyoruz. Mesela ortalıkta dolaşan kaç tane Philips markası olduğunu hesap etmeye kalkarsanız iki milyon küsur sayısının ne anlama geldiğini daha iyi kavrarsınız.

Oysa Mehmet Ağar’ın Ağar’ı daha az bulunur ve daha özgün bir marka adıdır. Zaten siz de Ağar’a Ağar demiyor musunuz?

Artık geçmiş olsun demekten başka yapacak bir şey yok, ama bu işlerde suyu çatlağından akıtmak, çatlağı önden kestirmek çok önemlidir, inada gelmez.

BU YAZIYLA BİRAZ İLGİSİ OLAN BİR YAZI:
| Markalar ve isimler...