28 Eylül 2020 Pazartesi

| Noosfer

Evrenin 13,8 milyar yıl önce aşırı yoğun ve sıcak bir noktadan meydana geldiğini savunan kozmolojik modele “Big Bang’ diyoruz. İlk kez 1920’li yıllarda Rus kozmolog Alexander Friedmann ve Belçikalı fizikçi papaz Georges Lemaître tarafından ortaya atılan ve evrenin bir başlangıcı olduğunu varsayan bu teori, çeşitli kanıtlarla desteklendiğinden bilim insanları arasında geniş ölçüde kabul görmüştür.

Yuval Noah Harari, Dünya’nın Büyük Patlama’dan sonraki hikayesini dört varlık düzeyi olarak bence çok güzel tasnif ediyor. Ona göre Büyük Patlama ile birlikte ortaya çıkan evrenimizin temel özellikleri madde, enerji, zaman ve uzaya bugün biz ‘fizik’ diyoruz.


Bunlar 300 bin yıl sonra madde ve enerji, atom adını verdiğimiz ve zamanla molekülleri oluşturan daha karmaşık yapılar ortaya çıkardılar. Atomların, moleküllerin ve aralarındaki etkileşimin hikayesine de bugün ‘kimya’ diyoruz

Yine Harari’nin anlatımıyla, yaklaşık 3.8 milyar yıl önce, yani Büyük Patlama’dan 10 milyar yıl sonra Dünya adı verilen gezegende bazı moleküller organizma adı verilen oldukça geniş ve karmaşık yapılar meydana getirdi. İnorganik moleküllerden organik moleküller oluştu ve birikti. Karmaşık yapıdaki biyomoleküller de bu organik moleküllerden oluştu. Organizmaların hikayesine de bugün biz ‘biyoloji’ diyoruz.

Yuval Noah Harari “70 bin yıl kadar önce Homo Sapiens’e ait organizmalar, kültür adı verilen daha da karmaşık yapılar oluşturdu. Bunu takip eden insan kültürlerinin gelişimine de ‘tarih’ diyoruz.” dedi.  Bence sadece ‘kültür’ demek de yeterlidir. Böylece insan, yaşadığı bilişsel devrim, kazandığı soyutlama yeteneği ve kültür yaratma becerisiyle fiziğin ve kimyanın ötesine geçmiş, hatta kendi biyolojisinin sınırlarının üstüne çıkmış oldu.

Noosfer, Vladimir Vernadsky ve Teilhard de Chardin’e göre dünyanın çevresini saran, insan düşüncesinin (veya bilincinin) bulunduğu tabakadır. Kelime, Yunanca’daki nous (zeka) ve sphaira (tabaka, küre) kelimeleri birleştirilerek türetilmiştir. Vernadsky’ye göre bu tabaka, Dünya'nın gelişiminde Jeosfer ve Biyosfer’den sonra üçüncü tabakadır. Jeosfer Dünya’nın fiziki, Biyosfer biyolojik katmanlarını açıklarken Noosfer (yani zihin küre) tüm insanlığın oluşturduğu düşünce, sanat ve kültür birikimini, aynı zamanda bugünkü insanlığın ortak zihninde bulunan her şeyin oluşturduğu kolektif bir alanı ifade ediyor.

Bunun Carl Gustav Jung’un insanlığın tüm kültürel mirasını oluşturduğunu ileri sürdüğü ve “kolektif bilinçdışı” olarak adlandırdığı olguyla bir ilişkisi de kurulabilir belki. Fakat bence Noosfer bundan çok daha büyük bir şey.

Bugün yaşadığımız dijital devrim ve ağ teknolojisi imkanlarıyla Noosfer’in nasıl daha büyük bir olguya dönüşeceğini kestirmek ise zor değildir. Ve toplumlar arasındaki rekabetin insanlığa, yani Noosfer’e ne kadar katkıda bulunduğuyla ilişkili olarak değerlendirilebileceğini de...

Şuna odaklanmalıyız: Bugün uzaydan bakışla güncel bir Noosfer yoğunluk haritası çıkarılsa ülkemiz sınırlarının nasıl görüneceğini ve asıl önemlisi nasıl görünmesi gerektiğini hayal etmeliyiz. Geçmişteki parlak haritalarla avunmak bize hiçbir şey kazandırmaz.