Önceleri Michel Foucault’nun üstünde çalıştığı, sonra da Roland Barthes’ın kafa yorduğu tıp göstergeleri, aslında bir hastalığı teşhis etmek için kullanılan bedensel semptomları işaret eder.
Barthes, Göstergebilimsel Serüven adlı kitabında şunları yazar: “Tıpta göstergeyi, eğer bir özelliğin eksikliği ya da yokluğuyla belirlemek istiyorsak, bu durumda, söz konusu göstergenin bir anlam belirtmek için, kendi yerine gereksinimi vardır, yani bedensel bir uzama gereksinimi vardır. Bedendeki yeri belirli olmayan yani sözgelimi hastalık ateşi gibi, yeri bütün bedenin kendisi olan tıp göstergeleri sınıfı tasarlamak söz konusu olsa bile, gösterge bedenin belli bir yerine göre bir anlam belirtir. Görülüyor ki, göstergenin kendi anlamıyla işlevini yerine getirebilmesi için, tıp göstergebiliminin bir çeşit bedensel dayanağa, belirlenmiş bir yere gereksinimi vardır. Dilin düzeneğinden ayrıldığı nokta da işte budur, çünkü dilde böyle bir şey söz konusu değildir. Dilde, sesbilimin inceleme konusu olan ses, kendisinden bağımsız olan bir özdek üstünde yer almaz.”
Barthes, bu paragrafta dil göstergeleriyle tıp göstergeleri arasındaki farka dikkat çekiyor. Yine o, şimdi hangisi olduğunu hatırlayamadığım bir kitabında dil göstergesinin ayırıcı özelliklerine dikkat çekiyordu. Mesela, “tüzük”le “yüzük” arasındaki bir tek ses farkı göstergeyi birbirinden tamamen kopararak bütünüyle ayrıştırır. Nitekim yazıya aktarılan bazı göstergelerde, mesela “c” ve “ç”de bu ayırıcı unsur bir noktaya kadar iner.
Ateş, halsizlik, bulantı, şişkinlik, semptomun bedendeki yeri gibi birçok gösterge, aslında birçok hastalığın ortak gösterenleridir. Yani bunlar, sayılamayacak kadar çok hastalığın belirtileri olabilir. Hekim, bir hastalığı diğer hastalıklar arasından ayırabilmesi için bir ayırıcı tanıya ihtiyaç duyar. Bu, uzman olmayan birinin fark edemeyeceği ölçüde küçük bir belirti olabilir. Hatta bu ayırıcı belirtiler ancak birtakım cihazlar marifetiyle görülebilir.
Nerden çıktı bu konu derseniz, birkaç gündür zorunlu olarak bu göstergelerle uğraşıyorum. Varacağım nokta ise şu: Bir kategori, birçok ortak özelliği bünyesinde barındırır, o kategorinin ürünleri de bu özelliklere ve ortak teamüllere kayıtsız kalamaz. Oysa farklılaşmayı sağlayan şey, belki de küçücük bir emareden ibarettir. Ama o küçük emare bütün yapıyı bambaşka bir şeye dönüştürür.
Aslında küçük bir fark, büyük bir farklılığın temeli olabilir.