Nutella’nın yeni reklam kampanyasının başlığı “Kahvaltının yıldızı”, hem Nutella aşıklarının yüzünü buruşturmuş hem de iletişim profesyonellerini eleştirilerine neden olmuştu. Hakkında çok yazılıp çizildiği için lafı uzatmayayım; Nutella, kahvaltı sofrasına sıkıştırılmayacak ölçüde kültleşmiş markalardan biriyken nasıl olur da kendini kendi elleriyle daracık bir masaya hapsederdi?
Nitekim Ali Atıf Bir de “Sen Nutella’sın, büyük düşün!” başlıklı yazısında “Nutella’yı öyle ya da böyle kahvaltıya hapsedersen fanlarını üzersin Nutella, sen başkasın, sen lezzet aşkısın, sen tutkusun, sen öğünlere hapsedilemezsin.” diye feveran ediyordu.
İnsanın, bazı markaların, oturdukları gönül tahtına akılcı stratejilerle değil de ballı tesadüflerin sonucu çıktığına inanası geliyor. Bu kadar tutkulu aşık yaratmış bir markanın bunu sadece lezzet farkıyla gerçekleştirdiğine inanmak ise bana pek makul görünmüyor. Buna inanmakta güçlük çekebilirsiniz belki, ama öyle sanıyorum ki, bir bakış, bir göz kırpması, bir eda, bir renk veya bir tını, marka yöneticilerinin bile farkında olmadan inanılmaz bağlar, yıkılmaz aşklar yaratıyor olabilir. Böylesine vahim ve ucuz bir hatayı görünce olguyu başka nasıl yorumlamak gerekir, bilemiyorum.
Marka yöneticileri, kendi ayaklarına doğrulttukları silahın şarjörünü doldurabilecekleri kurşunları araştırma raporlarında bolca bulabilirler. Bu vakada da durumun böyle geliştiğini sanıyorum. Mesela markanın elindeki bir araştırmada kahvaltının gerçek yıldızının Ülker’in Çokokrem’inin çıkmış olması kuvvetle muhtemeldir, hatta Sagra’nın Sarelle’sinin masaya tırmanmaya başladığının ipuçları da görülmüş olabilir. Öyleyse beylik lafı üretmek için artık bir reklam ajansına bile gerek yoktur: Kahvaltının yıldızı Nutella!
Diyorum ki, hadi bunun doğruluğuna kesin kanaat getirdin, bari “Kahvaltının da yıldızı!” deseydin de, en azından evdeki bulguru kuşlara yem etmeseydin Nutella! Bir “da” çok şeyi değiştirir.