28 Nisan 2008 Pazartesi

| Budamak verimliliği artırır

Geçen yaz bir hafta sonu, ailece bir dostumun yazlığına davet edilmiştik. Yazlık dediysem, deniz kıyısında falan değil, yaklaşık yüz dönümlük bir orman arazisinin, muhteşem bir doğa yoğunluğunun ortasında, yüz yıllık dev ıhlamur ağaçlarının altında bir yer...


Öğlen saatlerinde mangalları yakıp karnımızı doyurduktan sonra ormanı gezmeye çıktık. Kiraz, dut, incir, elma, armut ve muşmula ağaçlarının altında, yoğun oksijeni ciğerlerimize çekerek arazinin tepelerine kadar çıktığımızda sonu görünmeyecek kadar çok böğürtlen bitkileriyle karşılaştık. Arkadaşıma “Ooo!” dedim, “Kesinlikle sonbaharda da buradayız. Bu kadar böğürtleni herhalde tek başınıza yiyemezsiniz!” Arkadaşım “Her zaman bekleriz, ama bu böğürtlenler hiç meyve vermiyor. Çiçeklerini açıyor, meyveler büyüyormuş gibi yaptıktan sonra bir balon gibi sönüp dökülüyorlar. Maalesef biz de yiyemiyoruz.”

Hayretle nedenini sorduğumda bu yaşımda yeni bir şey daha öğrenmiş oldum. Bunun nedenini arkadaşım da merak ettiği için bir ziraat mühendisini çağırarak böğürtlenleri göstermiş ve durumu kendisine aktarmış. Ziraat mühendisi biraz düşündükten sonra, arkadaşıma “Buralarda inek, koyun veya keçi gibi hayvanlar dolaşır mı?” diye sormuş. Arkadaşım olumsuz cevap verince ziraat mühendisi demiş ki: “Bu böğürtlenler hiçbir tehditle karşı karşıya kalmadıkları için rahata alışmışlar, o nedenle de meyve vermeyi falan unutmuşlar.”

Bu cevap ne ölçüde gerçeği yansıtmaktadır, bilemem. Ama bunu duyunca benim aklıma “Her marka bir uygarlıktır” başlıklı yazım geldi. O yazıda diyordum ki: “Uygun bir havza ya da vadi, göğüslenebilir doğa koşulları ve yine komşu rakiplerin göğüslenebilir şiddetteki tehdidi, göğüslenebilir bir iklim yapısı, uygun bitki örtüsü olmadan bir markanın doğup, büyüyüp, gelişip serpilmesine imkan yoktur. Bu gögüslenebilir tehditler, marka için hem muharrik güç hem de beslenme kaynağıdır. Ancak bu koşullar ve bu şiddet söz konusu olduğunda, uygarlıklar gibi çevreye ışığını yansıtabilen markalar yaratılabilir.”

Yani tehdit iyi bir şey! Çimler biçildikçe gürleşir, çünkü onların bütün amacı nesillerinin devamını sağlamak için toprağa yeni tohumlar ekmektir. O nedenle üstlerinden biçildikçe o hedefe ulaşmak için daha bir coşkuyla büyümeye ve olgunlaşmaya çalışırlar. (Bunu da ben bir başka ziraat mühendisinden öğrenmiştim.)

Biliyoruz ki, ağaçların budanması da verimliliklerini artırır.

Oysa biz, markalarımızı budamaktan hiç hazzetmeyiz. Yeter ki markamız, dalı budağı birbirine karışmış şekilde bütün haşmetiyle gözümüzün önünde dursun; otuz yerine üç meyve verse de yeter!

Nasıl budayacağız diye sormayın, çünkü bir bahçıvana ihtiyacınız olabilir.