1 Kasım 2019 Cuma

| Balık ekmekçiler İstanbul kültürünün bir parçasıdır

İstanbul kökenli olmadığım için Eminönü’ndeki balık ekmeklerden ilk kez 70’lerde İstanbul’a geldiğimde yemiştim. Güzeldi. O zamanlarda balıkları üstü açık basit teknelerde geniş bir tavada pişirip servis ediyorlardı.


80’lerde İstanbul’a yerleştiğimde bir iki kez daha yedim. Daha öncekilerden bir farkları yoktu.

Bugünlerde gündeme gelen İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin balık ekmekçileri kaldırmaya yönelik kararıyla birlikte yeni hallerini fark etmiş oldum. 1800’lerden bu yana bölgede hizmet verdikleri söylenen balık ekmekçilerin tekne tasarımları on beş yıldır böyleymiş, görmemişim.


Haberle karşılaştığımda ilk tepkim şöyle oldu:“Çıkan haberlere göre Eminönü’ndeki balık ekmekçiler görüntü kirliliği yarattıkları için kaldırılıyormuş. Görüntü kirliliği konusunda hangi kriterler kullanılıyor, bilmiyorum. Evet, Gökçek’in Ankara kapıları gibi bu saltanat kayığı çakması kiç kayıkların görüntü kirliliği yarattıkları doğrudur fakat bizzat balık ekmek servisinin modernlik uğruna kirlilik yarattığı düşünülüyorsa bu yanlış. Balık ekmekçiler elleri yüzleri düzeltilerek yaşatılmalıdır.”

Güya saltanat kayığına benzetilmekle birlikte adına kalyata denmiş teknelerin ne saltanat kayığı ne de kalyatayla bir benzerliği var oysa. Mimaride de yaşadığımız bu çuvallamaların buralara kadar sirayet etmesi gerçekten üzücüdür. Bu girişimlerin çoğunlukla iyi niyetle, biraz da ticari hesaplarla yapıldığını görüyoruz. Hatta öyle ki birileri “sultan kayıkları” adını vererek balık ekmekçilerinki gibi tamamen uyduruk kubbeli tasarımları satışa bile sunmuş. Halbuki “köşklü” dedikleri saltanat kayıklarında bile kubbe yoktur, en fazla kameriyeye benzeyen, tezyin edilmiş küçük kapalı bir alan vardır. Ver gerçekten de her biri birer zarafet timsalidir.

Günümüzün uyduruk bir saltanat kayığı tasarımı

Orijinal saltanat kayıklarından biri


İyi niyetle olsa bile bu gibi geleneksel değerlerin bu şekilde karikatürize edilmeleri, ucuz malzeme ve ucuz işçilikle kiçleştirilmeleri en fazla muhafazakarları rencide etmesi gerekir. İşin uzmanlarıyla birlikte hareket etmezseniz iyi bir şey yaptığınızı düşünüyor olabilirsiniz ama aslında kendi değerlerinizi kendi ellerinizle süflileştiriyor, hatta memleketi dost düşman gözünde gülünç duruma düşürüyorsunuzdur. Hiç bir şey yapamıyorsanız yukarıdaki siyah-beyaz eski fotoğrafta görüldüğü gibi otantik hallerini korumak en güzeli olacaktır. Varsın üç tekne olacağına küçük on üç tekne olsun.

Bayat balık, kalitesiz yağ, mafyoz ilişkiler, kavgalar ve cinayetler işin başka bir yönüdür. Bu sorunların çözülememesi asayiş ve belediye hizmetleriyle ilgilidir. Bunları ıslah etmek yerine şehrin sembollerinden biri haline gelmiş bir hizmeti tümden ortadan kaldırmak hem İstanbul halkı hem de turizm açısından son derece yanlış olacaktır. Nitekim benzer şeyler dünyanın birçok başka medeni şehrinde de vardır.

Gelinen noktada balık ekmekçilerin yapacakları şey, öncelikle “ben yaptım, oldu” havasından çıkıp iyi bir tasarımcıyla anlaşmaları ve elbette geleneği de dikkate alan özgün ve düzeyli tasarım alternatifleri üzerinde çalışmaları, ürün ve hizmet kalitesi, fiyat, hijyen ve asayiş konularında -yaptırımlarıyla birlikte- kendilerini bağlayacak kriterleri kendileri belirleyip bu hizmeti sağlam bir projeye çevirmeleri ve ilgililere sunup benimsetmeye çabalamaları olacaktır.

Belki bu yöntemle bir sonuç alınır ve hem kendileri ticaretlerini sürdürürler hem de İstanbul’un sembollerinden biri ortadan kalkmamış olur.

Piyerloti’de çay kahve, Beykoz’da kelle paça, Sütlüce’de uykuluk, Kanlıca’da yoğurt, Eminönü’nde balık ekmek bu şehrin kültürel unsurlarıdır. O nedenle hepsiyle birlikte balık ekmekçileri de belli standartlara uymalarını sağlayarak yaşatmak İBB’nin görevleri arasındadır. Bu anlamda balık ekmekçilerin omuzlarında da böyle bir sorumluluk vardır ve bunun bilincinde olmak durumundadırlar.