Uğur Özmen, geçen ay kaleme aldığı “Kavramak” başlıklı yazısında hem benim konuyla ilgili yazılarımdan söz etmiş hem de kavramın tanımını aktarmış: “Kavramak kelimesinin iki anlamı var. Bir tanesi hemen anlamak; diğeri ise sıkı sıkıya yakalamak, hapsetmek. Bu ikincisi insanın kendisini de hapsediyor. Bir düşünce ve anlama engeli oluşturuyor. Üzücü olan, ilkini (anlamayı) tuzak olarak kullanması…”
Uğur Hoca’nın kavramların düşünmeye engel oluşturabildiği şeklindeki yorumunda farklı bir niyet ya da ironi olabilir tabii. Fakat ben, yanlış anlama ihtimalini ortadan kaldırmak için demek isterim ki, kavram olmadan düşünemeyiz bile.
TDK, kavram için şöyle bir tanım yapıyor: 1. Bir nesnenin veya düşüncenin zihindeki soyut ve genel tasarımı, mefhum, fehva, konsept, nosyon: “Erkeklik, yiğitlik kavramının ters yüz edilmesi irdelenmedi.” -A. Ağaoğlu. 2. fel. Nesnelerin veya olayların ortak özelliklerini kapsayan ve bir ortak ad altında toplayan genel tasarım, konsept, mefhum, nosyon. 3. hlk. Karın zarı, periton. 4. hlk. Tutam, avuç dolusu. (TDK, Güncel Türkçe Sözlük)
Bize metaforik bir anlatım imkanı veren İngilizcesine bakalım kavramın. Çoğumuz biliyoruz ki, ‘kavram’ sözcüğünün İngilizcesi ‘concept’. Aynı kökenden olan ‘conception’ ise “hamile kalmak, döllenme, fertilizasyon” anlamına gelir. Öyleyse beynin hamile kalması diyebiliriz 'concept' için. Beynin hamile kalması için bir döllenme gerekir. Beyinde döllenme ise insan zihnine açılan duyu kapıları üzerinden gerçekleşen girdi(ler) sayesinde olur.
İster soyut ister somut olsun, kavramların her durumda zihinsel bir tasavvur olduğu gerçeği değişmez. Kavramlar insan zihninde döllenirler ve orada aynen anne karnındaki bir cenin gibi süreç içinde büyürler. Bu büyüme ve gelişme hiçbir zaman durmaz. Döllenme (ve beslenme) dışarıdan, gelişme ise içeridedir.
Herkes her kavramı kendi zihninde büyütür, bu nedenle kavramlar bir bütün olarak bir zihinden başka bir zihne taşınmazlar. Sadece kavramların üzerinde uzlaşılmış kodları (sözcükler) sayesinde zihinlerdeki kavramlar açılır.
Yani biz, sözcüklerle konuştuğumuzu sanırız, ama aslında kavramlarla konuşuruz. Hatta iç konuşmalarımızı da böyle yaparız; sözcükler vasıtasıyla, ama sonuçta kavramlarla düşünürüz.